Attığım adımların kaçında kendimi bulduğumun şüphesi ile ciddiyetimin hınca hınç bir dizi
şerite dönüşmesini izliyorum. İzlemenin yeltendirdiği uğraşların zihnimin içinde oluşturduğu
kaotik ortam bana 1960 senesi Bayezit Meydanı'nı hatırlatıyor. Ölü bir öğrenci bedeninden çıkmış kurşun gibi acı ve yalnızım. Maruz kalınan kötü şeylere sebebiyet verme
yükümlülüğü beni yormanın ötesinde yok etmeye çalışıyor sanki. Milyon tip insan içinde
kayboluyor, onlarla aynı sokakta yürüyorum. Bahca bazi geleneğinden gelenler, hayat
kadınları, belediye işçileri, bürokratlar, imamlar, beyaz yakalılar ve çingeneler... Hepsinin
yüzünü ve imajını analiz ediyorum. Sokağın dokusu aklıma okuduğum ciltli kitapların
içindekileri getirttiriyor. Sokakta caka satamayan onca bilgiyi... Alman iranologları ve felsefik
yaklaşımları okuyarak olmuyor arkadaş işte. Biraz da hayatı sürçülisan etmesinden anlamak
gerekiyor. Tüm önyargıları pantolonumun arka cebine koymanın vakti geldi de geçiyor. Rus
ruleti niyetine oynanan aile yaşamları ve koca gökdelenler alın yazısı olarak düşüyor yüzüme.
Hakeme hata yapmamasına rağmen ana avrat söven fanatik taraftarlar benim kadar çaresizler
midir acaba? Bahanelere sığınma müstakilliğine bürünme de neyin nesi? Başkent kalabalığının yarattığı infial bunun cevabını verme yetkinliğine sahipken onu pasifize eden bir
grup takım elbiseli uzaktan belirgin yakından bulanık gözüküyor. Ucuz şarap içip yerlere
pahalı tüküren fikirler biraz da devlet dairelerini andırıyor. Devlet dairelerindeki bitmişlik de
beni... Çantamdan bir kalem çıkartıp yirmi yedi bin tane et parçası çiziyorum ve ben koca bir
ormanlık alan oluyorum. Ağaçlar çenemden düşüyor. Sonra kaygılarım biniyor bir kamyona
ve keskin baltalı bir oduncu olarak geliyor bana. Gelip çenemden düşen ağaçları kesip onları
kamyonuna yükleyip uzaklaşıyor. Bu iyi bir şey değil ama kötü bir şey mi, orası meçhul.
Çizimim suya bulanıyor, ıslanıyor. Et parçaları bir Ankara edasıyla düşüyorlar, ayaklarım
altına ve ismimi okuyorlar dört harfli. Şimdi ise beynimin omuriliğe yakın yerinde tek bir
soru: Ankara kim, Ömer neresi?
Comments