İki Kişilik, Bir Beden
- Çiğse Kantarcıoğlu
- 3 gün önce
- 3 dakikada okunur
Üniversiteye ilk başlayıp ilk defa yeni evimde yalnız kaldığımda ve yapacak bir temizliğim ya
da hazırlığı kalmadığımda koltukta oturdum. 'Sonunda. En sonunda özgürüm.' Beynimde bir
anda çınlayan ses aynı anda hem ben hem de bilmediğim biriydi. Nereden geldiğini
sorgulamak ya da bu konuda düşünmek istemiyordum. Sessizlik rahatsız ediciydi. Bunun
yerine televizyonu açtım ve ses beynimden o anda silindi. Dikkat dağınıklığı her zaman beyni
sustururdu.
Bir daha olmaz sanıyordum.
Ama oldu.
3 yıl boyunca.
Zamanla varlığı daha da belirli oldu. Kafamın içinde bana ait olmayan bir ses vardı. Beni
kontrol etmeye çalışan, söylediklerimi dinleyen ve arkasında saklı düşünceleri beynimde bana
fısıldayan bir sesti. 3 yıl boyunca hayatımın her günü dışarıya yansıttığımdan farklı bir yüze
sahip olan onu görmezden geldim. Ben onu bastırmaya çalıştıkça, sanki sesi daha yüksek
çıkıyordu. Attığım her adımda, söylediğim her cümlemin arkasında onun varlığını
hissediyordum. Beni dinliyordu. Yorum yapıyordu ve dalga geçiyordu. Kendime dürüst
olmadığım her an fısıldıyordu kulağıma. ‘Tek yapacağın bu mu yani? Görmezden gelmek mi?
Hah, tam bir korkaksın.’
Ona cevap vermiyordum. Verirsem varlığını kabul etmiş olurdum. Sesle ilgili bir şey
bilmiyordum. O benim beynimde yaşayan, benden ayrı bir parçaydı. Onu anlamaya
çalışmıyordum, sadece bastırmaya çalışıyordum.
Tuhaf yanı, bazen haklı olduğunu hissediyordum. İçine kapanık biri olmadım ama çevremde
olan insanlara gerçekten bağlanmamıştım onlarda gördüğüm gibi. Kimse için üzülmemiştim
ve empati duymamıştım. İnsanları taklit ederek öğrendiğim duyguların aslında
hissetmiyordum. Ben profesyonel bir yalancı ve oyuncuydum. İşin kötü tarafı, bilinç altımda
sahte olsa da kendime söylediğim yalanlara bende inanmaya başladığımda, bu ses tüm
gerçekleri ve duygusuz kişiliğimi yüzüme vurmuştu. İçimde olan karanlık Alev, ilk defa
ortaya çıkmıştı. Yalnızlığımdan, çevremdeki sessizlikten faydanalarak daha da fazla
konuşuyordu.
Dayandım, çok uzun süre dayandım. Ama, sözde, arkadaşlarımın öğle arasında yemek yerken
yaptıkları ve söylediklerinin dev çelişkilerini dinlerken çok yorulmuştum. Onları duymak
istemiyordum. ‘İkinizin de yaptığı aynı şey. Bunu dinlemek istemiyorum.’ İlk defa haklı
olduğunu düşündüm ve gözlerimi kapattım.
…
Gözlerimi yeniden açtığımda evimdeydim. Nasıl geldiğimi bilmiyordum. Şu an neden
üzerimde farklı bir kıyafet vardı? Neden salonda televizyon izliyordum? Telefondan saate
baktım. Gece olmuştu. Gerçek apaçık ortadaydı. O beni kontrol etmişti. Reddetmek
istiyordum. O gerçek bile değildi. Beni kontrol edememesi gerekiyordu.
‘Bana artık O demekten vazgeç. Adım Alev.’ Beynimde bir anda kelimelerle korkum ve
şaşkınlığımın yerini bir anda soğuk bir sessizlik almıştı. Salonda kendi kendime konuşurken
bir daha asla yalnız olmayacağımı biliyordum. Herkesin bildiği anlamda değil. "Demek Alev.
Sana uyuyor." İlk defa o gün birbirimizin varlığını gerçek anlamda kabul ettik. Sonraki gün o
kişiler benim yanıma gelmediler. Ne de başka bir zaman. Bana olan ters bakışlarını
yakalıyordum. Sevmediğin birine attığın umursamaz, ama aynı zamanda içten içe ne yaptığını
merak ettiğin, kendi içinde bile büyük bir çelişki yaşatan bir duyguyla.
Umurumda bile değildiler.
Alev, uzun süre benimle konuşmadı ama alaylı yorumlarına devam etti. Ben de duydum ama
cevap vermedim.
…
Ben onun ismini nerden hatırladığımı o gece fark ettim. Çocukken, oyun oynadığımda her
zaman kendime seçtiğim takma ismimdi. Her zaman evcilik oyunlarında en yaramaz 'rolü'
yapan bendim. Normalde bağırmayan ben oyun oynarken her zaman aynı kişilikte
davranıyordum. Enerjik, kimseyi dinlemeyen ve 'kuralları' dinlemeyen.
Oyun bitiminde ise ne kadar üzüldüğümü hatırlıyordum ve normalde 'olması gereken' bene
geri dönüyordum.
...
Artık her uyuduğumda uyku sürem değişmeye başladı, bazen normal, bazen sadece birkaç
saat, bazen tüm gün.
Ne zaman yazdığımı bilmediğim ders notlarım var.
Ne zaman geçtiğini bilmediğim günler var.
Ne zaman yazdığımı bilmediğim mesajlar var.
Ne zaman çekildiğimi bilmediğim fotoğraflar var.
Evimde eşyalarım artıyor, param azalıyor.
Hatırlamadığım anılarım var.
Bunun için asla üzgün değilim.
Hayatımda sahte olan şeylerden kurtulmuştum. İlk defa, özgür hissediyordum. Kimse yoksa
etrafımda ben özgürdüm. Belki buna alışabilirdim.
…
Bir gece uyandığımda saçlarım kızıla dönmüştü. Korktum ve titredim. Bildiğim gerçeğin ilk
defa görünüşümü de istila etmesiyle kendimi korumaya çalıştım. Saçlarımı çekiştirdim ve
elimde makasla aynaya baktığımda ise Alev'i gördüm. Sırıtıyordu. ‘‘Yakışmamış mı sence?’’
Aynaya yeniden baktım. Alev kırmızısı gibi görünüyordu. ‘Buradayım’ diyordu. Onu
yansıtıyordu ve olması gereken buydu.
Makas yavaşça elimden düştü.
Ya da o bıraktırdı
Ya da..
Ben bıraktım.
‘Şimdi anladım her şeyi, ben senim değil mi?’ Ben Alevim. Çevresindeki kimseden
hazzetmeyen, sadece kendi istediğimi yapıp, yalnızlıkla huzuru ve özgürlüğümü bulan
biriyim. Ve bunu kimseye açıklamak zorunda da
duyguları sahte bulan ve açık sözlü biriyim. Ve bunu kimseye açıklamak zorunda değilim.
Çevremde beni tanıyan hiç kimse beni umursamıyordu artık.
‘‘Hayır, hayır. biz Aleviz. Asıl eğlence buradan sonra başlayacak.’’
Kendi evinde gülerek dönmeye başlayan Alev, artık özgürdü.
Yorumlar