hemdem
- Şevval Nur Karpuzcu
- 12 saat önce
- 3 dakikada okunur
bütün hayaller yarım kalır, eski oda balkonunda
annemle yeniayı ve beyaz çamaşırları izledik
bu dünyada hiçbir şey bir türlü tamamına ermez
yeniay mı konuştu annem mi bilemedim
iki burgazlı tek hayat, yaratma cesaretimin
bedenime en müthiş eseridir içinde hayal
kurmayı öğreten yeşil ada
kırdığını unutturan dört duvar odayla
haramilerle dolu mağarasında
dikilen ben olmuşum sanki amcam yerine
servetinin sırrı görmek ve unutmakla alakalı
demek annem haklı gene
her servete kalabalıklarla gidişimizdi sorun
daha benlik ne öğrenemeden
zoraki bizlik hevesiydi
birbirimizi ararken hemen bulmaya çalışmaktan
üstelik her bulduğumuzu biz sanmaktan
artık çok yoruluyorum
çok yakın çok uzak çok gizli çok sesli
yediğimiz darbelerin çok iyi çok artniyetleriyle
yüksek sıfatların çok yalandan çok gerçekçi
biricik mücadelesi için
sen ne diyorsun bilmiyorum,
ben o mücadeleleri artık yitiriyorum
biraz oldu tabi, sırf bu yüzden
birbirini tanıyan cümleler kurmayalı
birbirinin elini tutan, anlamını sırtlanan sözleri
bu seneki direnişte kaybettim
ki ondan beridir bazı günler daha yalan
dilde kekre bir tat bırakır oldu
-belki pil, bilen bilir
yaman günlerimizden birinde olmalı,
canıma tak etmiş artık dönüştüğüm taklit
önce gönülçelen aşk sonra akılçelen açlıkla
dibi görünen su birikintileri yazmıştım sana
sanırım perileri timsahların yemiş,
yarasın tabi, yarasın
beni uykularla gaipten yorganlara saran polisler
soy adımla sınırı belirlenen rüyalı avlularda
üstümde barikatlar yerine törenlere gitmenin utancı var
oysa niyetim hiçbiri değildi başta
o bol tuzlu bol biberli susuz sofraya
beni kırıp bizi kurmak için gelmiştim
ait olduğum bedene sahip çıkmaya
diyebilirim, değil mi
gelmedim mi, geldim
gitmek zorunda kalmış olsam dahi sor neden
kimseyi anlamak için uğraşmadan
anlaşılmayı beklediğimiz meydanlardan
kas hafızası gibi hücrelere
kazılı çarpıntıları silmeye gittim
gittim çünkü yarattığın o meret,
o her yere yayılmış mahcubiyet,
bileklerimi büktü kalmaya çalışırken
soframızın tuzunu artık yutamazdım
bölüştükçe kanserleşen hüzünle soframızı kurutamazdım
…
sabahın 4 suları
yan binanın yirmi kedili evinden iki yavru
yeniden başlamak lazım di mi, diye sorunca
yemin billah kafa salladılar
annem görmedi, çoktan geçmiş içeri
zaten mavi kuşlar da terk eylemiş beni
zaten boğazdan geçmeyen büyük lokmaları
hep yoksunluğunda yutmuşum
insan nereden en ağır dertleri yüklenirse
oradan kaçıyor en acele, kuşlar ne yapsın
kimseye yükümü verip hükmüne girmemek,
anlaşılmamak için anlatmıyorum
pazar böğürtleninin suni şeker tadını,
böreklerin gül şeklini,
taçlarını dökmemesi için dua ettiğim orkideleri
galiba anlatamadım, dememek için anlaşılmadığımda
dünyanın en büyük ekmek dilimini yerken
yan masadan üzerime çalınıp kıskıvrak yakalayan
kabul görme ihtiyacını, sıcak aşinalığını
başka kimselerde bulamadığım en gerçekleri
sana bile anlatmıyorsam.. anacığım ne yapsın
allah muvaffak etsin bizi anne,
evet, amin hakikaten
küskünlüğün azameti hiç vurmasın isteriz bizi
sonuna kadar okunma talebimiz yoksa
sonuna kadar iç burkan cümleler kurabiliriz bence
hiç utanmayabiliriz devrik cümleli düşlerden
daha arsız hallerimiz patlıcan ekebilir yerimize,
bir ahşap eve İzmir'de ya da İzmit'te
onunla belirsiz yaşamların orta yerinde,
bende hiçbir estetik hazzı gıdıklamayan
yabani heykellerin gölgesinde
ellerimizde kağıttan buketlerle
buluşmayı isterdim en çok
ondan biraz geçmişe şiir
benden geleceğe beste yazardı fanzinlerimizde
etek uçlarından dileklerim salınırdı
artık hiçbir yere ulaşmayan
o da ıslak kuma değmeden yakalayıverirdi,
ona yakalanmak, mazeret olurdu yere dökülmek için
istiridyeye mahçup inciler gibi
ona dökülecek kadar nazlı olabilmek için
ben özlemin çağ kapatan, çığ deviren felaketini
senden ödünç almıştım, hırsız oldum
yine de eminim sana beni anımsatacak zarflar hep
cümle sonuna kalan zarflar hep
umarım yeryüzünde bulduğum aşkı
kendi katında bulursun
kısadan biraz uzun film kesiti, üç beş muhabbete bakar
bana benzemen, gönül yarasına bulaştırmam seni
yarattığını iddia ediyorsan tanımalısın hazzın acısını
umarım efsanende ariadne’ye kavuşamadan
karşına çıkan canavar olurum
kalemimi kutsasan da sana ulaşsa hemen her yazdığım,
evet tanrım, bardakları inceliyorum hala her içişte
kalemi açık bırakamıyorum, ellerimi sevmeyi beceremedim
seninle bitmeyen bir hesaplaşmamız vardı
anlaşmamız böyleydi, reddettiklerini okutacaktım,
kutsayacaktın kitabımı kuran gibi tevrat gibi
küslüklerin azameti işte, bilemedim
neydi gönlünün bende sezemediği
bizi kin ve tutkularımız ayırdı
tanrım senin için dua ediyorum gaddarlığına rağmen
yeterince yandık güneşinle, bu son olsun, bu son
hiddetli uyku, yine sormayacaksın neden
geçmişin kötüsü olmaz
hepimiz alışacağız buna
her şeyin olduğu gibi kalıp toprağımızda kurumasına
annem der bak, geçmişin kötüsü olmazmış
anneme güvenebilirsin, bu kez güneşin alnında
bir ayçiçeği tarlasının yanında yürürken söyler bunu







Yorumlar