top of page
Ara

hemdem

bütün hayaller yarım kalır, eski oda balkonunda

annemle yeniayı ve beyaz çamaşırları izledik

bu dünyada hiçbir şey bir türlü tamamına ermez

yeniay mı konuştu annem mi bilemedim


iki burgazlı tek hayat, yaratma cesaretimin

bedenime en müthiş eseridir içinde hayal

kurmayı öğreten yeşil ada

kırdığını unutturan dört duvar odayla

haramilerle dolu mağarasında

dikilen ben olmuşum sanki amcam yerine

servetinin sırrı görmek ve unutmakla alakalı

demek annem haklı gene

her servete kalabalıklarla gidişimizdi sorun

daha benlik ne öğrenemeden

zoraki bizlik hevesiydi

birbirimizi ararken hemen bulmaya çalışmaktan

üstelik her bulduğumuzu biz sanmaktan

artık çok yoruluyorum

çok yakın çok uzak çok gizli çok sesli

yediğimiz darbelerin çok iyi çok artniyetleriyle

yüksek sıfatların çok yalandan çok gerçekçi

biricik mücadelesi için

sen ne diyorsun bilmiyorum,

ben o mücadeleleri artık yitiriyorum


biraz oldu tabi, sırf bu yüzden

birbirini tanıyan cümleler kurmayalı

birbirinin elini tutan, anlamını sırtlanan sözleri

bu seneki direnişte kaybettim

ki ondan beridir bazı günler daha yalan

dilde kekre bir tat bırakır oldu

-belki pil, bilen bilir

yaman günlerimizden birinde olmalı,

canıma tak etmiş artık dönüştüğüm taklit

önce gönülçelen aşk sonra akılçelen açlıkla

dibi görünen su birikintileri yazmıştım sana

sanırım perileri timsahların yemiş,

yarasın tabi, yarasın


beni uykularla gaipten yorganlara saran polisler

soy adımla sınırı belirlenen rüyalı avlularda

üstümde barikatlar yerine törenlere gitmenin utancı var

oysa niyetim hiçbiri değildi başta

o bol tuzlu bol biberli susuz sofraya

beni kırıp bizi kurmak için gelmiştim

ait olduğum bedene sahip çıkmaya

diyebilirim, değil mi

gelmedim mi, geldim


gitmek zorunda kalmış olsam dahi sor neden

kimseyi anlamak için uğraşmadan

anlaşılmayı beklediğimiz meydanlardan

kas hafızası gibi hücrelere

kazılı çarpıntıları silmeye gittim

gittim çünkü yarattığın o meret,

o her yere yayılmış mahcubiyet,

bileklerimi büktü kalmaya çalışırken

soframızın tuzunu artık yutamazdım

bölüştükçe kanserleşen hüzünle soframızı kurutamazdım


sabahın 4 suları

yan binanın yirmi kedili evinden iki yavru

yeniden başlamak lazım di mi, diye sorunca

yemin billah kafa salladılar

annem görmedi, çoktan geçmiş içeri

zaten mavi kuşlar da terk eylemiş beni

zaten boğazdan geçmeyen büyük lokmaları

hep yoksunluğunda yutmuşum

insan nereden en ağır dertleri yüklenirse

oradan kaçıyor en acele, kuşlar ne yapsın


kimseye yükümü verip hükmüne girmemek,

anlaşılmamak için anlatmıyorum

pazar böğürtleninin suni şeker tadını,

böreklerin gül şeklini,

taçlarını dökmemesi için dua ettiğim orkideleri

galiba anlatamadım, dememek için anlaşılmadığımda

dünyanın en büyük ekmek dilimini yerken

yan masadan üzerime çalınıp kıskıvrak yakalayan

kabul görme ihtiyacını, sıcak aşinalığını

başka kimselerde bulamadığım en gerçekleri

sana bile anlatmıyorsam.. anacığım ne yapsın

allah muvaffak etsin bizi anne,

evet, amin hakikaten


küskünlüğün azameti hiç vurmasın isteriz bizi

sonuna kadar okunma talebimiz yoksa

sonuna kadar iç burkan cümleler kurabiliriz bence

hiç utanmayabiliriz devrik cümleli düşlerden

daha arsız hallerimiz patlıcan ekebilir yerimize,

bir ahşap eve İzmir'de ya da İzmit'te

onunla belirsiz yaşamların orta yerinde,

bende hiçbir estetik hazzı gıdıklamayan

yabani heykellerin gölgesinde

ellerimizde kağıttan buketlerle

buluşmayı isterdim en çok

ondan biraz geçmişe şiir

benden geleceğe beste yazardı fanzinlerimizde

etek uçlarından dileklerim salınırdı

artık hiçbir yere ulaşmayan

o da ıslak kuma değmeden yakalayıverirdi,

ona yakalanmak, mazeret olurdu yere dökülmek için

istiridyeye mahçup inciler gibi

ona dökülecek kadar nazlı olabilmek için

ben özlemin çağ kapatan, çığ deviren felaketini

senden ödünç almıştım, hırsız oldum

yine de eminim sana beni anımsatacak zarflar hep

cümle sonuna kalan zarflar hep

umarım yeryüzünde bulduğum aşkı

kendi katında bulursun

kısadan biraz uzun film kesiti, üç beş muhabbete bakar

bana benzemen, gönül yarasına bulaştırmam seni

yarattığını iddia ediyorsan tanımalısın hazzın acısını

umarım efsanende ariadne’ye kavuşamadan

karşına çıkan canavar olurum


kalemimi kutsasan da sana ulaşsa hemen her yazdığım,

evet tanrım, bardakları inceliyorum hala her içişte

kalemi açık bırakamıyorum, ellerimi sevmeyi beceremedim

seninle bitmeyen bir hesaplaşmamız vardı

anlaşmamız böyleydi, reddettiklerini okutacaktım,

kutsayacaktın kitabımı kuran gibi tevrat gibi

küslüklerin azameti işte, bilemedim

neydi gönlünün bende sezemediği

bizi kin ve tutkularımız ayırdı

tanrım senin için dua ediyorum gaddarlığına rağmen

yeterince yandık güneşinle, bu son olsun, bu son

hiddetli uyku, yine sormayacaksın neden


geçmişin kötüsü olmaz

hepimiz alışacağız buna

her şeyin olduğu gibi kalıp toprağımızda kurumasına

annem der bak, geçmişin kötüsü olmazmış

anneme güvenebilirsin, bu kez güneşin alnında

bir ayçiçeği tarlasının yanında yürürken söyler bunu

 
 
 

Yorumlar


© Copyright

© 2023 by Turning Heads. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu

bottom of page