“Yolları kaldırımlı bir cadde…
Ayaklarımı gıdıklamakta sararan düşkün yapraklar.
Sabahleyin esen soğuk rüzgârın fısıltısı vurur yüzüme.
Başımı nereye çevirsem kendi işinde insanlar, çarpmamak için birbirlerine;
Yürür kâh kaldırımdan kâh yoldan vesaire.”
Bütün bir günün yorgunluğu ile mekik dokuduğum yoldur bu. Kimse kafasını kaldırıp bakmaz gökyüzüne. Halbuki pastel renkli bulutlar binalara mündemiçtir. Bazen yıldızlar bile görünür onca duman, kir ve pasın içinden. Yüzlerine sirayet etmiş yıldızsızlık insanların, küçük bir tebessüm veya bir nur gözlerinde: bulunmaz asla göremezsin de zaten maskelerin içinde.
Çamurlu birikintiler,
bozuk yollar
yığınca birikmiş çöpler
ve binbir çeşit koku…
Her gün başka bir durum gözüme çarpar: küçük serçeler ve kargalar, uzaklardan duyulan acı frenler ve kornalar. Selam veremeden yanından geçtiğim insanlar üzülürler mi bilemem. Konuşamadım daha kimseyle. Dağınık düşünceler ile bazen dalıp gidiyorum kendi kendime. Hafiften başlayan yağmur yavaştan hissettiriyor kendini. Korunmak için yağmurdan herkesi bir telaş sarıyor. Cadde bir anda ölüveriyor böylesi hallerde. Ben de bulmuştum ki kuru bir yer, yükselen bir hengâme herkesin kafasını sese doğru çevirtti istemsizce. Tekeri kayıp çarpışan iki araba tüm yolu kapadı birkaç saatliğine.
Dışarıda görebileceğin en tuhaf haller vardır bu caddede. İyi yanları da vardır elbet benim bilemediğim. Sonunu göremedim daha sadece duraktan durağa yürümekteyim.
Comments