top of page
Ara

Karnaval Şekerlemesi ve Kader Faresi III

Ürkekçe çevirdi yüzünü kıza doğru, ne yapacağını bilemiyor sadece şekerlemeyi evine dönmek istiyordu.

Falcının kızı sabırsızca lafa girdi

- Sen biliyorsun değil mi? Kimin öleceğini? Ya da ne olacağını? Anlatsana hadi.

+Hayır. B-Ben bilmi-mi-miyorum bir şey.

-Ama sen bir kader faresisin. Sen buraya geldiysen kesin bir olay olacak demektir.

Çocuk bunun bi saçmalık olduğuna karar verdi, cesaretini toplayıp en sert sesiyle konuşmaya çalıştı. Kâhyalarının sinirli hali çok ürkütücüydü, onu taklit etmeye çalıştı.

+Bence bunların hiçbiri benimle alakalı değil!

Ne yazık ki sesinin sertliği falcının kızında mimik bile oynatmadı.

-Sen öyle san. Henüz farkında değilsin ama buraya bu saatte bugün gelmen ve tam annem görürken burada olman tesadüf değil.

Çocuk şaşkınlıkla gerçekten hiçbir şey anlamadığının söyleyecekti ki şekerleme alma sırasının ona geldiğini fark etti. Falcının kızı da minik adımlarla çadıra dönüyordu.

Kendisi ve kardeşi için şekerlemeleri aldıktan sonra festivalin giriş kapısına koşmaya başladı. Babasının iş yerine gidecek, kasabada sıkılıp onu ziyaret etmeye geldiğini söyleyecekti. Şekerlemeleri de kasabadan yolda yemek için aldığını söylese babası sadece tek başına şehre indiği için biraz kızacaktı, o kadar.

Oyun oynaması ve ödül kazanmasını söyleyen adamları aştı. Kendisine gösterisini izlemesi için yalvaran dansçıları ve hokkabazları geçti. Akşamki sirkin duyurusunu yapan kadınla çarpıştı ama kalkıp koşmaya devam etti. Çıkış, nihayet görünmüştü. Kendini hiç bu kadar mutlu hissetmemişti.

Tam kapıdan çıkmak üzereydi ki. Yan tarafına ilerleyen kalabalığın arasına karıştı istemeden. Daha doğrusu kalabalık onu alıp götürdü, coşkulu bir nehir gibi. Çocuk boğulmak üzereydi. Kalabalık, bir sihirbazı izlemeye gelmişti. Çocuk kalabalıktan çıkabilmek için çırpınırken sihirbaz ‘kaybetme’ numarası için bir gönüllü arıyordu. Orta yaşlı bir çiftin yolunu kapatmasından dolayı ilerleyemeyen çocuk başka bir yol ararken falcının zorla omuzlarından tuttuğu kirli elbiseli kuş broşlu zayıf kızın gönüllü olduğunu gördü. O an ne olacağını merak bile etmemişti oysa ama ayakları yere yapıştı. Kıpırdayamadı. Tam o dakika orada duruyordu, çivilenmiş gibi, hareketsizdi, tamamen boğulmuştu.

Sihirbaz ne olduğu anlaşılmaz birkaç söz söyledi, kızın üstüne dev bir örtü attı. Kalabalık bir yandan kendi içinde fısıldıyor bir yandan merakla gösterinin devamını bekliyordu. Ünlü bir sihirbazmış bu. Birkaç büyülü laf daha sayıyordu ki tok bir kadın sesi duyuldu.

-Hırsız! Hırsız var. Çantam çalındı.

Bir anda kalabalık birbirine girdi. Bazısı hırsızı arıyor, bazısı kendi eşyalarını daha da sıkı tutuyor kimi ise hırsızın şu ya da bu olduğunu iddia edip birbirleriyle tartışıyordu. Birkaç kişi yumruklarıyla kavgaya girişmişti bile. Kimse ne olduğunu anlayamadan askeri polis geldi. Acaba ne kadar süredir buradaydılar ki? Üniformalılardan biri kalabalığı dağıtıp gösterinin bittiğini söyledi. Çocuk etrafa şaşkınlıkla bakakaldı. Bunların toplamı 5 dakika ya sürmüş ya sürmemişti.

Sahnede ne kızın ne de sihirbazın tozu kalmamıştı. Kız gerçekten ortadan kaybolmuştu ve kimse o galeyanda bunu fark etmemişti bile. Çocuk, bunun gösterinin bir parçası olmadığından o kadar emindi ki. Birilerine haber mi verseydi? Neticede gösteri bitmişti ve kızın ortaya çıkması gerekiyordu. Omzunda bir el hissetti. Sihirbazın yüzünü gördü. Tarif edilemez bir yüzdü bu. Elle çizilmiş gibi kusursuzdu ama porselenden yapılmış gibi de ruhsuzdu. Yetişkin bir insan boyutunda yapılmış bir kuklaydı o. Çocuk hayatında hiç bu kadar korkmamıştı. O sırada sihirbaz eliyle çocuğun ağzını kapattı, çığlık atamasın diye. Mermer surat burnun dibinde bitti, evrende var olan en sakin sesi duydu çocuk.

-En akıllı çocuklar en sessiz olanlardır, hmm?

Çocuk korkudan ne yapacağını bilememişti. Acaba kendisi mi ölecekti bugün? Ama daha şekerleme bile yememişti. Birinin sihirbaza seslenmesiyle elinden kurtulup koşarak kalabalığa karıştı.

Ne yapacağını bilemiyor, arkasına bakmaya cesaret bile edemiyordu. Ya o korkunç yüzlü sihirbaz onu yakalarsa? Hayatı koşmasına bağlıydı, bunun farkında olarak koştu, koştu, koştu… Hızının farkında varamadan babasının iş yerine geldi. Kapısına varamadan dizlerinin üstüne düşüp ağlamaya başladı. Ağladı, ağladı, ağladı, o kadar çok ağladı ki gözyaşı tükenen bir şey olsaydı oracıkta tükenirdi onunki.

Gözünü açtığında hava aydınlıktı. Şimdi odasında, yatağındaydı. Dün yaşadığı her şeyin bir rüya olmasını o kadar çok istiyordu ki. Ne düşüneceğini bilemez halde kahvaltı için alt kata indi.

Annesinin yarı kızgın yarı üzgün halini, çatık kaşlarını, dolu gözlerini fark etti.

Hiç iştahı yoktu. Birkaç gece boyunca kâbus gördü. Tam kendine geldiği sıralarda şekerlemeleri hatırladı, onları yemek için mutfağa gitmeden önce salon masasının üstündeki gazeteye ilişti gözü. Tanıdık bir sima vardı orada. Kendisinden bir süredir haber alınamayan genç bir kadından bahsediyordu. Üstünde beyaz bir elbise varmış en son, ailesinin arması şeklinde bir broşu varmış, parlak taşlı bir kuşmuş.

Çocuk genç kadını daha önce görmüştü, iki kere. Tanıdığı herkese söylemek istedi, belki de bir faydası olurdu. Zavallı kız falcının yanında da sihirbazın yanında da perişan görünüyordu karnavalda. Ama bu düşünceyle sihirbazın beyaz suratının aklında belirmesi bir oldu.

Odasına çıktı, ağlayarak şekerlemelerini yemeye başladı. Ağzına atıp durdun, çiğnemedi bile, yutmaya çalışıysa da olmadı. Boğazında kaldı şekerleme, kocaman bir yumru ile. Hayatında yediği en tatsız şey olduğuna yemin edebilirdi.

Kimseye tek kelime etmedi gördükleri hakkında ve bir daha karnavala gitmedi, şekerleme de almadı.

15 sene boyunca zamanında söylemediği her kelime ruhuna musallat oldu, her gün, her gece. Üstüne bir yük gibi bindi, bir saniye bile hafiflemedi.

Şifacının peşinde olduğu şey her neyse bununla ilgili olduğundan adı gibi emindi. Kendinde o gün bunları anlatacak cesareti bulamamıştı. Güneş doğar doğmaz koşup bütün hadiseyi her detayı ile anlatacaktı ona. Şifacı yeni rotasına doğru yola koyulmadan ona yetişecekti.

Kendini günah çıkartmaya giden rezil bir adam gibi hissetti.

15 yılın acısına veda etme zamanıydı.


50 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

HASTANE

Naif Savaş

Yeşil -3

© Copyright
bottom of page