Damla
- Mehmet Civan Aslan
- 16 May
- 3 dakikada okunur
ÇÖKÜŞ:
Günler geçmişti. Daha geçen gün bu saatlerdi. Pembe, barbieli sağ tek bir terlik sürüklenmişti akarsuya. Damla bir de solunu ısmarladı Yazar'dan. Gelmedi.
Damla o zaman anladı bir şeylerin ters gittiğini. Bir gece yürüyüşü var etti, tutmayan bacaklarında.
Artık iyice bıkmıştı yaprak üzerindeki zoraki misafirliğinden. Yaprak da çok memnun değildi bu durumdan da damla kadar değerli görülmemişti üzerine konuşulmaya. O da çok diretmedi. Oturdu, damlanın hikayesini dinledi. Kendisine de gelirdi nasılsa sıra.
Damla düşerken aştığı her bir toz zerresini anımsadı birer birer. Taneleri kendi arasında çaresizce kıkırdadı. O dengesiz oyunbazlığın özlemine kapıldılar.
Damla hatırladı. Nasıl dikine kestiğini bir akşam kapkara göğü. Ayrılışını düşündü buluttan. Soğukta kollarını gövdesine nasıl sardığını. Yeniden varmalıydı bu tada. Sınırlarının belirsizliğini sezmeliydi. Pamuksu pofudukluğunu tüketmeliydi. Hatırlamalıydı. Damlaların tuzluluğunu ulaştırmalıydı en uçtaki papillerine bir kusma cömertliğiyle. Ancak bu kadar kolay mıydı ki? Damla yükselmek istiyorsa önce alçaklığını kavramalıydı. Aşındırmalıydı mabedin yollarını. Kirinden, pasından arınmalıydı. Hem bununla da biter miydi? Kaç damla vardı geri dönmek için uğraşan. Yüzler, binler, milyonlar... Yazar bilir, 8 milyarı vardı belki şimdi.
Hem o kadar da değildi ki. Altındaki yaprak besbelli ondan çok daha parlak, çok daha pofidik bir bulut olurdu. Kuş hiç yere dahi inmemişti ki yükselsin. Bedavası vardı dondurma çubuğunun. Hesap makinesinin leblebisi vardı. Yerdeki kirli karneden nasıl güzel kokuyordu kim bilir çamaşır suyu. Güneş her daim havadaydı. Hiç işsiz kaldığını görmemişti. Besbelli tanıdıkları vardı belediyede. Damlanın neyi vardı peki? Parlak değildi yeterince. Kendine güvensiz bir saydamlığı vardı. Nasıl da şişman gösterirdi bakanın aksini orantısız vücudu. Bir yaprağın üzerindeydi. Artık yoktu yer çekiminden güç alan zarafeti üst vücudunun. Köşelerden yoksundu. Nerede duracağını, nerede öleceğini, ne olacağını dahi seçememişti.
Damla daha fazla sessiz kalamadı, Yazar'a seslendi:
"Doğumumu sen yazdın
İndim, gök senin
Durdum, yaprak senindir derler.
Yüzüne tükürsem tükürük senden
Sövdüm desem soyum senindir
Hesabım sorsam tartı senindir
Çıkartsam sesimi isyan senindir.
Başım senin madem,
Sonum da kalmaz kimsesiz."
DÜŞÜŞ:
Düşündü damla. Düşündü, taşındı. Üzüldü damla. Damla olmak istemedi. Vazgeçti varlığının uymadığı bir yerde durmak için tutunmaktan. Yaprağı delen pençeleri gevşedi. Yavaşça kaydı.
Süzüldü.
Süzüldü.
Süzüldü.
Suyla buluştu.
Milyarlarca damlanın arasında kendi sesini duyamadı. Çırpındı. Hayatta kalmak için uğraşan en hayvani dürtüleri de tükenene kadar çırpındı. Elleri gövdesine çarptı, boynunu sarmaladı acısını erkenden sonlandırma çabasıyla. Soluğu kesilmedi ama nefes alamadı. Ölmedi ama canlılığını kaybetti yavaş yavaş. En sonunda kalmadı bir ses, en ufak bir hareket damladan geriye gözlenecek.
İNKAR:
Yazar bulutları yardı, güneşin ardına sakladı gövdesini. Yıldırımlar çaktırdı, tufanlar kopardı damlanın küstahlığına dayanamayıp. Çekilin diye emretti diğer damlalara. Dinlemediler. Çıplak elleriyle ayırdı damlayı denizden. Konuştu:
Damla hatırladı. İlk düştüğü günü hatırladı. İlk şüpheye düştüğü günü hatırladı. Damla hatırladı. Neredeydi? Umursamadı. Neden buradaydı? Bilemedi. Düşmek neydi? Hah, işte onu bildi.
Bu son şansıydı
Yüzünü çevirdi damla. Yazar dehşete kapıldı birkaç saniye için. Nasıl olur dedi, bu nankörlük nedir? Sırtını çevirdi bu lanetli varlıktan hemen ve tahtına döndü hızla.
ÖDEV:
Kendinin olmayan varlığı reddederdi ya tanrı kurtarmayı, peki ya önemsiz bir varlık reddetseydi bu yüce varlığın merhametini?
Bir yaprak misal, bir kuş, bir çakıl taşı, yağmur, bulut, plastik ördekler, bir halı, bir yazar, bir damla...
Belki de bazen dilediğini yapabilmek bile boştu. Belki de ondan merhamet bekleyen bütün bir evren de olsa, her fikri öğütmüş de olsa arka dişlerinde, yaşanmayan hikayeleri bile işitse katında, yine de yağmur altında bir yaşam ikilemine düşmeden yaşamış bir varlık yoksundu damlayı anlamaktan.
Belki bu hikaye anlamsız bir hayal gücünün günahıydı. Günahına razıydı sahibi, sorgusuna razı, razıydı geçiremeyeceği yazlara. Tek bir sorunun cevabına ihtiyacı vardı sorgusunu tamamlamaya: "Ya yazılan kabul etmeyi öğrenemeden yazarın öğrenme zamanı gelmişse artık reddedilmeyi?"
Comments