top of page
Ara
flaneule

Heykel

İçimdeki tedirginlik hissinden kurtulmak için birkaç gözyaşı akıtmam gerek. Kalbimse, artık damarlarımda gezinecek kanı pompalamak dışında başka bir şey yapmıyor, aksine, beni düşünmekten alıkoyuyor gibi. Bana biraz kırgın olduğunu varsayıyorum, onu hissettikleri için suçladım ve bütün bu hisleri oluşturmaktan alıkoymak için antidepresanlar kullandım. Bu yüzdendir, sanırsam, gözlerimin yaşarmaya hiç niyeti yok. Hissetmeyi unuttuğumu sandığım bu hayatta hiçbir zaman hissetmediğim gerçeğiyle kendimi yüzleştirmek için delicesine çaba gösterişimi yok sayarak, gelecek treni beklemeden yıkılmış bir tren garının bahçesinde, köklerinin üzerinde dikilip, asla gelmeyecek o insanları bekleyenleri izleyen bir çiçekmişim gibi hissediyorum. Kendimi seviyorum, süslüyorum yüzümü. Aslına bakarsanız hiç olmadığım kadar şefkatliyim vücuduma. Rüzgar estiğinde burnuma dokunan meyvemsi kokuyla kendimden geçiyorum bir metro durağında. Çok da güzel ve merhametli olmayan bu hayatın ortasında çok da güzel ve merhametliyim. Ve bir çiçeğim, rüzgarla hafif hafif sallanarak güneşle kemiklerimi ısıtıyorum. Ve hava da hiç olmadığı kadar güzel kokuyor. Yine de, düşünmekten kendimi alıkoyduğum ve her gün dağlar gibi çevremde yükselip eninde sonunda beni kapana kıstıracak binlerce düşünceyi zihnimin arka tarafına itekliyorum. Bu yüzdendir, iki sayfa kitap okuyup dünyadan ve kendimden uzaklaşmak istediğim o anlarda bakışlarımı yakalar bu kelime yığınları ve kitlenir kalırım. Anlayamam da, ne anlatmak istemektedirler; bu şekilde üst üste, iç içe, hiçbir anlam ifade etmeye çaba göstermeksizin. Yine de onları yakalarım kalemimin ucuyla ve sayfalarıma hapsederim. Geleceğe yazılmış küçük notlar ve ne anlattıklarını o gün de bilmeyeceğim. Hayatımın, kendini dağ yollarına serdiği ve zaman zaman üst üste bindiği, ikiye katlandığı, bazen ters döndüğü, bazen küçük taş darbeleriyle yırtıldığı, bazen spiral olup incecik bir ipliğe dönüştüğü ve üstünde bahsi geçen düşünce yığınlarının metinler oluşturduğunu; ve sona erdiğinde bu şey, başını ve sonunu aynı anda görebilecek kadar küçük olduğunu fark edip, işte o gün, orada, adına yıllarım diyebileceğim. Ve geçtiğim yollar zaman tarafından çoraklaştırılmış ve gölgeler düşürüyor olacaklar üzerime. Bu gölgeleri, o gün, patlayıp etrafa saçılmış ve geriye bir nokta olarak kalmış güneş aydınlatamayacak. Ve, o gün de, kemiklerim ısınmayacak ve saçlarımın diplerinde renkli yapraklar açmayacaklar. Yine de, tekrardan, o gün geldiğinde içimdeki bu tedirginlik var olmanın soğuk gerçekliğini tatmamış gibi yok olup gidecek. O gün son bulduğunu sandığım şeyin göz kapaklarımda defalarca kez yankılanan saliselik bir ışık hüzmesi olduğunu anlayacak ve bunu daha öncesinde fark edecek kadar güçlü gözlere sahip olmadığım için çocuksu bir öfkeyle yaratıcıya kızacağım. Ve yine, tekrardan, o gün, yaratıcı bana yaptığım her eylemi var olduğuna inanamayacağım kadar küçük bir atom parçasının içine sıkıştırdığını gösterecek, onu uzayın derinliklerine yolumuzu açması için fırlatmadan hemen önce. İçinde bütün hayatın resmedildiğini gördüğüm o küçük atomdan kaç milyar tane olduğuna inanamayacak ve yaşadıklarımın ne kadar ince ve küçük, ama bir o kadar güzel olduğunu, ve var olmasalar bu evrenin bir noktadan başlayıp birbirine çarparak ve kırılarak ne kadar korkunç ve duyulmaz gürültülerle yok olup gideceğini anlayacağım. Bir zaferin ardından donatılmış büyük bir sofra gibi tüm yazılanlar ve kahramanlarca oturmuş bütün yazar ve şairleri o gün orada gördüğümde her birine ne kadar minnettar olduğumu dile getirmek isteyeceğim. Ve yine, tekrardan, son kez, orada kelimelerim ilk defa geçtikleri o yolları yıllardır tanıyormuşçasına sakin ve yavaş süzülecek ve içimde yaşadığım her şeyi dile dökecekler. İlk teşekkürümü edeceğim ve son özrümü dileyeceğim parmaklarımın kenarlarında oluşan bütün o çizgileri inceleyerek. Tüm bu dileklerim dünyada olduğundan farklı olarak, bu defa yankılanıp geri dönmeyecek, uzayın derinliğinde kaybolup gidecek ve bana, bu kez son defa, özgürlüğümü verecekler. Yaratıcıya dönüp teşekkür edeceğim ve kelime üretme yetimi elimden alışını pişmanlık duymadan bekleyeceğim. Vücudumdan ayrılan parçalar bana selam verir edasıyla başını eğip giderken, orada, hiçlikte, cansız ve sonsuz bir heykele dönüşümümü, vücudumdan çıkıp başımın üstüne asılmış bilincimle içime salınan huzur ve aidiyeti her bir noktama yayarak izleyeceğim. Orada, dünyadayken kendimi yanılttığım kadar beyaz ve boş olduğumu ilk görüşüm olacak. Gözlerim bir miktar açılacak ve heykelime bıraktığım son izler; çocukken karıncaları elime tırmandırdığımda, mikroskobun camından içeri baktığımda oluştuğu gibi, hafifçe bu beyaz taşı çatlatarak ölümsüz yüzümde beliren şaşkınlık olacak. Bütün ışığı içinde hapseden bu yüzde, hayat devam ediyorken her bir canlının yaşadığı her şey, sonsuza dek birikecek. Ve o gün, birisi geldiğinde, bütün hayatı yüzümden okuyabilecek.


6 Kasım 2022


38 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© Copyright
bottom of page