top of page
Ara
nisa

27 Aralık: annemin rahminden çıktığım günü unutamıyorum

Pencereden üfüren soğuk havaya bezgince bakarken üzerimdeki düğmesi kopmuş hırkayı

daha da sarıyorum soğuktan büzüşen bedenime. Beş liranın hesabını yapıp marangoza haber

vermediğim için eskimiş bir bez tıkıyorum bugün de pervazına.


Burnumu çekip düşünceli ama bir o kadar da hissiz kanepemin üzerine otururken tek yaptığım şey ayaklarımı senkronize hareket ettirmek. Yine de daha fazla efor sarf etmiş gibi nefes nefese kalıyorum sanki on kilometre uçmuş gibi? Bir kuş on kilometre aralıksız uçabilir mi bilmiyorum o an. İlgimi çeken bir konu gibi de gelmiyor.


Televizyonu açmak için elime kumandayı alıyorum ama sonra elektriklerin olmadığı aklıma

gelince bırakıyorum eski yerine. Ayaklarımı ritmik hareket ettirirken birkaç saniye sonra

bunun bana hiçbir şekilde keyif vermediğini fark ediyorum. Gözlerimi annemin benim için

günlerce ördüğü masa örtüsüne dikiyorum. Üzerindeki bibloları saymaya başlıyorum.

Üçüncüye gelince bir an duraksıyorum, babamın mezun olduğumda aldığı ilk hediye

olduğunu anımsıyorum ama yine de emin olamıyorum. Bir ara gittiğim yurt dışı gezisinden

alabileceğim de aklıma geliyor. Sonra takılmıyorum çok fazla buna. Bugün çok bir önemi yok

bunun.


Kanepenin üzerinden televizyonun kumandasını alıyorum ama herhangi bir tuşa

basamıyorum. Hangisine basmam gerektiğini bir an unutuyorum. Ciğerlerime kirli havadan

bir nefes çekerken kumandayı tekrar yanıma bırakıyorum. Sanki az önce bu anıyı yine

yaşadığımı anımsıyorum. Bu aralar fazla unuttuğumun farkındayım ama onun da önemi yok

bugün. Düşünmüyorum artık. Düşününce aklımdan geçen zehirli fikirler korkutuyor beni,

geçmişte de şimdide de.


Üzerimdeki hırkanın kopmuş düğmesinin yeri ile oynarken şimdi kaybolmuş o nesnenin

nerede nasıl halde olduğunu düşünüyorum. Yalnız kalmış mıdır benim gibi? Yemeğini iki

kere yediği oluyor mudur? Cuma günlerini benim gibi çocukluktan beri seviyor mudur?

Naftalin kokusundan nefret ediyor mudur ya da? Ben nefret edemiyorum. Bana hep tatil

günlerini anımsatıyor. Yine de hatırlayamamak anımsamaktan daha az acı verici geliyor.


Koku burnumun direğini sızlatırken aklıma ilk oynadığım siyah kedi geliyor. Tüylerini elimin

altında hissediyorum bir yandan üzerimdeki elbiseyle oynarken. Elbise hangi renkti? Kabarık

mıydı? Kenarlarında dantel güpürler var mıydı? Altında annemin pazardan aldığı yeni siyah

ayakkabılarımı mı giymiştim? Belki de babam almıştı. Yine hatırlayamıyorum.


Çay içmem gerektiğini fark ediyorum bir an boğazımın kuruluğundan. Küçük adımlarla

mutfağa giderken kapının kenarında parlayan şey gözüme çarpıyor. Eğilip yerden alırken

mutlulukla gülümsüyorum bir an. Hırkamın düğmesini buluyorum. Neredeyse çocuklar kadar

mutlu oluyorum. Çığlık çığlığa kahkaha atıyorum. Ben hiç aramadığım bir şeyi buluyorum

tesadüfen. Daha önce hiç aramış mıydım? Bu kez mutluluğumu bozamıyor bu ayrıntı.

Umrumda değil düğmemi buluyorum.


Çayı boşverip hızlıca iğne ve ipliğin olduğu yeri arıyorum. Hızlı hızlı iki odada gözlerimi

gezdirirken bulamıyorum. Kanepenin altında bakıyorum. Annemin çeyizinden kalan yorgan

örtülerini hiç düşünmeden fırlatıyorum. Annem yanımda olsa çok kızardı bana biliyorum.

Ama bunun ne önemi var? Düğmemi dikmem için iğne ve ipliği bulmam gerekiyor.


Kanepenin en altına kadar her şeyi yere atıyorum ama yine de bulamıyorum. Gözüme

naftalinler çarpıyor kokmasın diye iliştirdiğim. Ben naftalinleri çok severim. Bana hep

küçükken annemle onun çeyizine baktığımız anları hatırlatır. Babamla ne kadar aşık

olduklarını anlatır hep gülümseyerek. Annemin çok ciddi bir kadın olduğunu biliyorum. Bu

hatıraların aklıma gelmesi duygulandırıyor beni. Annemin bazen babamı anlatırken ağladığını

bilmek geçici bir keyif veriyor. Onun gözlerinden yaşların usul usul süzüldüğünü bilmek

kalbimde çiçekler açtırıyor. Daha çok ağlasın istiyorum. Daha çok ağlasın ve beni bir başıma

bırakmanın cezasını bu şekilde ödesin. Annem bunu hak ediyor. Ben bunu hak ediyorum.


Ne yaptığımı anlamak için bir yandan elimin altında dağıttığım şeylere bakıyorum. Bunları

neden yaptığımı düşünüyorum. Neden bakmaya bile kıyamadığım el emeği pikem yerde

öylece atılmış? Gözüme üzerindeki toz lekesi çarpınca dehşetle yerden kaldırıyorum onu.

Korkunç bir acı birikiyor kursağıma. Onun da bir anısı var biliyorum ama ben hatırlayamıyorum. Başımı tutuyorum anımsamak için ama yine de yapamıyorum. Olmuyor.

Bir türlü toparlayamıyorum. Bir görüntü var ama ben kendimi orada göremiyorum. Hayal mi

gerçek mi anlayamıyorum. Bir kız gülüyor ama ben o kızın kim olduğunu çıkartamıyorum.


Elimin içindeki cismin canımı yaktığını hissedince bir an duraksıyorum. Elimin içindeki

düğmeye bakarken birden oturuyor her şey. İğne ve iplik arıyorum ben aslen. Hızlıca yattığım

odaya giderken nerede olabileceğini analiz ediyorum. Her yeri yine dağıtıyorum. Yatağımın

altına kadar bakıyorum ama yine de bulamıyorum. Ne aradığımı unutmamak için sürekli

kendi kendime tekrar ediyorum. İğne ve iplik. İğne ve iplik. İğne ve ip-


Gözüme yerdeki kanlı peçete takılıyor bu kez. Bir damla bir kan değil bu. Yarısı kan olmuş

bir peçete. Hatırlamaya değil anımsamaya çalışıyorum artık. Hatırlamak hiç bu kadar acı

verici olmuyor o ana kadar. Biliyorum var ama ben göremiyorum. Gözlerimi kapattığımda boşluktan başka bir şey göremiyorum. Geçmişin hiçbir basamağından çıkamıyorum. Hiçbir

fotoğrafı gözümün önünde canlandıramıyorum. En azından anımsamak istiyorum. Neyin kanı

bu? Bir an birisini öldürmüş olabileceğimin ihtimali bile sarıyor bütün bilincimi. Korkunç bir

şey bu. Yine de bu da bana bir haz veriyor. Çünkü ben hatırlamıyorum. Kimi öldürdüğümü,

nasıl öldürdüğümü hatırlamıyorum. Önemi var mı? Birini öldürmüş bile olabilecek kadar

hatırlamıyorum hiçbir anıyı. Artık hiçbir şeyin bir önemi yok.


Sakince yerdeki peçeteyi alırken gözüm yerdeki metal parçasına çarpıyor. Bir iğne

görüyorum. Bir adım geriye giderken ağzımı açıp açıp kapatıyorum. Bir şeyler yaşanmış

biliyorum. Peçetedeki kanlara gözüm ilişiyor. Az önce acıyan elime bakıyorum. Hayretle

açılıyor gözlerim. Hiç dikkat etmediğim bir ayrıntıyı dikkatle inceliyorum. Elimdeki acının ve

kanlı peçetenin sırrını çözüyorum. Elimde 'Hatırla' yazıyor eğri büğrü bir yazıyla. Ben yapmışım bunu kendime. O kan benim kanımmış.


Korkuyla bir adım daha geriye gidiyorum. Elimdeki düğmeyi fırlatıyorum yere. Tek

hissettiğim acı şimdi. Bütün vücudum ağrıyor. Elimdeki yazıya bakıyorum korkuyla.

İlkokulda öğrendiğim gibi 'italik' yazıyla yazmaya çalışmışım bu kelimeyi. Her zamanki gibi

a harfinin ucu tombul olmuş. Öğretmenimden çok azar yediğimi hatırlıyorum bunun için.

Şaşırıyorum bir an. Bu anıyı teklemeden hatırlıyorum. Nasıl ağladığımı hatırlıyorum. Sahi,

ben neden hiç ağlayamıyorum bu sıralar? Ağlamayı da  hatırlayamadığımı anlıyorum.

Gözlerimden yaş bile gelemiyor.


Her sabah yırttığım takvime kayıyor gözlerim. Kaşlarım havaya kalkıyor gördüğüm sayılarla.

27 Aralık. Doğum günüm bugün. Pasta alıp yemeyi aklıma not ediyorum. Belki kendime

çiçek de alırım. Belki anneme uğrarım. Annemin evini hatırlamaya çalışıyorum ama olmuyor.


Geriye bir adım atıyorum.

Annem yok benim.

Annem öldü çoktan.

Babam yok.

Babam öldü çoktan.

Birden bir hıçkırık kopuyor dudaklarımdan.

Ağlıyorum yaşlar boşanıyor göz pınarlarımdan.

Kimsesiz miyim ben?

Bıraktılar mı beni bir başıma?

Hatırlayamıyorum.

İki mezar taşı anımsıyorum.

Üzerine iki tane çiçek bırakıyorum.


İsimler gelmiyor aklıma.

Annemin adını unutuyorum.

Babamın adını unutuyorum.

Ben kendi adımı unutuyorum.

Bugün doğum günüm ama

Bunu biliyorum.

81 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© Copyright
bottom of page