top of page
Ara
  • Tezer

12.06.22

İnsanlar her şeyi bu kadar zorlaştırmak zorunda mı? Neden sadece sevgi ve saygıyla

yaşayamıyoruz? Ben mi çok empati kuruyorum, insanlar mı hiç umursamıyor? Bu soruların

ışığında sana bir hikaye anlatmama izin ver. Böylece gelecekte ne zaman birine inanacak

olsan aç bu yazıyı tekrardan oku ve lütfen, insanlara hayatında fazladan yer verecek kadar

aptal olma bir daha.


Aylar önce, bir önceki ilişkim bittikten yaklaşık 1 buçuk yıl sonra biriyle tanıştım. Aynı yerde

çalışıyorduk, tatlı da bir adamdı. O dönemde de çok bunalmıştım yalnızlıktan. Bahsettiğim

duygusal bir yalnızlık değil. Duygusal olarak arkadaşlarım zaten etrafımdaydı ve bana

gerekenden fazlasını sağlıyorlardı. Yalnızlığım daha fiziksel bir boyuttaydı. Sevginin diğer

boyutunu gözle görebilmeye ihtiyacım vardı. Aşktan da bahsetmiyorum, yanlış anlaşılmasın.


Birkaç kere işe git gel konuştuktan sonra bir akşam arkadaşlarımla otururken mesaj attım bu

kişiye. Amacım birlikte güzel bir gece geçirip yoluma bakmaktı. Böylece hem normal

hayatıma devam edebilecek hem de boşluğunu hissettiğim bu fiziksel yalnızlıktan

kurtulabilecektim. Tek bir gece bir buçuk yıl daha götürürdü beni, biliyordum.


Görüştük, konuştuk, çok da güzel vakit geçirdik. Sabah birlikte kahvaltı ettik. Daha

sonrasında, sizlere yemin ederim ki, bir daha görüşmeyi düşünmedim onunla. Bu

görmezden geleceğim anlamına da gelmiyordu. İş yerinde normalde nasılsak aynı devam

edecektik ama yaşadığımız hiçbir an tekrarlanmayacaktı. Çünkü çok yorulmuştum ben, 1

buçuk yıl da geçse tükenmiş hissediyordum hala. İhtiyacım yoktu o yüzden kimseye.


İşten dönerken hep aynı durakta inerdik. 100.yılda başka da ikimizin evine de yakın olan

durak yoktu zaten. Pazar yeri durağı. İndik. Benim oturduğum tarafta bir arkadaşını ziyaret

edeceğini söyledi. Bizimle birlikte inen diğer iş arkadaşımıza veda edip yürümeye başladık.

“Bu tarafta oturan arkadaşım yok aslında benim.” dedi bana. 11. Yıldız tarafında kimseyi

tanımıyormuş. Cümleyi duyar duymaz değişik duygular hissettim. Heyecan, korku, biraz da

merak. Sormadım niyesini, nasılını. Belli ki tekrar görmek istemişti beni. O gün birlikte

yürüdük, sohbet ettik, evin aşağısında oturduk. İşte her şey o gün başladı. Daha sonra

görüşmeler devam etti, sıklaştı, yoğunlaştı. Birlikte yürümeye karar verdik engebeli yolları.

Sonu ise kaçınılmaz oldu tabii. Ben engebenin birini aşarken kestirme bir yol gördü, tamam

demek durumunda kaldım. Haklısın o yol varken engebeden gitmek mantıklı değil. Lakin ben

zaten yolun ortasındaydım. Tam 4 gün sonra fark ettim kestirme yola çoktan girmiş

olduğunu.


Biliyordum da bunun olacağını. Çok fark ettim, çok görmezden geldim, çok zorladım kendimi. Çünkü ben hep demiştim, en başında demiştim. İstemiyorum demiştim. Benim hayatım sabit değil, ne olacağı belli değil demiştim. Zaten 2 ay sonra yurtdışına gideceğim, yokum 4 buçuk ay demiştim. Ondan sonra da ne yapacağım bilinmez, ben henüz 21 yaşındayım demiştim. İnandırdı beni. İnanasım varmış demek ki benim de. Bir şey demedim.


Daha 5 gün oldu bana şiir yazalı. Keşke yazmasaydı. O şiiri gördüğümde çok korkmuştum

zaten. Ne zaman bir adam benim için kalemini oynatsa sonum hep böyle olur. Fark

ettirmedim ama o şiir hala ödümü koparır benim. Daha da güvenmem şiir yazan adamlara.

Nazım’dan beri yalancı olurlar hep, bilirim. Kişiyi değil, sevmeyi severler çok zor yoldan

öğrendim.


Lakin hiçbir şeye kızmadım. Ben onu hep anladım. Yalnız ona mahsus bir durum söz konusu

değil, ben herkesi hep anladım. Bazen aşk yetmeyebilir. Bazen sevgi bir şeylerin ilerlemesini

sağlayamayabilir. Bu çok normaldir. Yetişkinliğin yaklaştığının en acı, en sancılı sinyalidir.


Kırıldığım birtakım durumlar oldu elbet. Bunların başında o 4 gün yaşadıklarım gelir. Bana

uyguladığı psikolojik şiddeti ayrılıkla sonlandırarak meşrulaştırması işten bile değildir.


Daha sonrasında inandırması gelir beni. Hiç niyetim yoktu inanır mısınız kabuğumdan

çıkmaya. Öyle iyiydim ki esasen. Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’daki bir paragrafı düştü

aklıma, tam her şeyin ne yöne gittiğini fark ettiğim an.


“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere

mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme

boşuna. Tedirgin etme beni. Bu sefer geride bir şey bırakmadım. Tasımı tarağımı topladım

geldim. Neyim var neyim yoksa ortaya döktüm. Beni bırakırsan sudan çıkmış balığa

dönerim. Bir kere çavuş olduktan sonra bir daha amelelik yapamayan zavallı köylüye

dönerim. Beni uyandır.”


Daha da yazmama gerek yok. Daha da anlatacak bir şey kalmadı. 7 koca ay 1 buçuk

sayfada sonlanabiliyor, onu anladım. 2 sayfaya bile sığamıyor yarım kalan hikayeler. Bunu

da ezber ettim.


Bu 1 buçuk sayfa benim yeminimdir. Bu sayfa, benim andımdır. Ne zaman inanacak olsam

birine, bu sayfa bana bir uyarıdır. Lütfen derim belki. Lütfen çıkma mağarandan.

Hayat tek kişilikken zor, iki kişiyle hiç yaşanmaz.


Unutma bunu. Lütfen.

18 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Siyah-5

Siyah-1

© Copyright
bottom of page