top of page
Ara

Minimal Öykü Atölyesi'nden Kalanlar

Doğum

Yıllarca doğrularını benimseye çalıştım. Sonuçta insanlar belli bir yaştan sonra değişemezdi ve en doğrusu senden gelecek şeylerdi. Şimdi aylar sonra sana geldiğimde biliyorum ki, o doğrular senin en büyük hataların. Ve sen onları benden daha çabuk yeneceksin.

Son kez soluğumu verip zilini çalıyorum. Kapıyı açtığında beni ilk kez kucağına almışsın gibi bakıyorsun. Ve ben her şeyi baştan öğreniyorum.


- Naz Özbey


Ailesi öldükten sonraki ilk kahvaltısında, teyzesinin hazırladığı tabaktan ilk kez yumurta yedi çocuk, zeytini yeşil değil de siyah yedi. Çayını her zamankinden biraz koyu içti bu kez.


- Aysu Kılıç


Yalnız, yapayalnızım. Bir odada tek başıma. Saat akşamın 6’sı. Arayan eden yok. Dışarısı çok soğuk ve köpekler havlıyor. Yan odadan bir ses geliyor… “Aaa, hoşgeldin. Seni çok özlemişim.” diyor. Benim burada ismimi bile bilen yok.


- Deniz Başaran

Bahçeyi kuş cıvıltıları doldururken , küçük çocuk pencere pervazına oturdu. Dışarısı küçük bir koruydu. Uzunca bir sekoya ağacının gölgesi, bütün evi içine alıyordu. Ağacın inip şişen gövdesine büyülenerek baktı çocuk, pencereden ağacın tepesini göremiyordu bile. Ne kadar da ulu duruyordu. Babasıydı o. İşte ileride bir meşe, büyükannesi. Mor yaprakları yeri süpüren bir söğüt, büyükbabası. Ve ileride çürük gövdeli, çiçeksiz ve çıplak dallarıyla ne olduğunu bile bilmediği bir ağaç, en büyük amcası. “Bir gün hepimiz doğaya döneceğiz.” demişti annesi. “Eminim dünyayı güzelleştirmeye devam edeceksin.” diye de devam etmişti. Belki de en görkemli ağaç olurdu bahçedeki.


- Sena Atila


Öfkenin

Yürürken yolda sakindi. Eve gelinde astımlı bir öfke tuttu onu, kırmızılığı soluyordu. Üç oda, bir uyku ki kansız, şehre râm.

“Boğulacaksan büyük denizde boğul.” demişti dedesi, taze dumansız canına kıymadan önce, ondan eksik yıl önce.

Aldı eline, astımı da şehri de sançtı. Anahtarı yüzsüzlükle suçlayıp attı ateşe.

Kapıda annesi, yarı ak saçlar.

“Anne bir koş mezarlığa, babama söyle ben büyük deniz bulmaya gidiyorum.”


- Bedirhan Yalçın

Virajlı ve dik yokuşlu arnavut kaldırımda yürürken karşıda hep duran her gün baktığı manzaradaki boğazı gördü. Bir aydır yaşanan baharın cıvıltısını sanki ilk kez hissetti. Tarihi eski binayı görünce iç geçirdi. O manzaradan geçen vapur sesi ona kendi kurduğu hayalleri anımsattı. Su anki imkanlarının, yaşadığı hayatın hayalini küçükken hiç kurmamıştı. Sonra aklına bir soru takıldı. Hayaller gerçekleşir miydi yoksa zaten herkes bir başkasının hayalini mi yaşıyordu?


- Zehra Ekren


"Küçük ne koşturup durursun ortada? Düzgünce otursana, kalkacağız birazdan" dedi sinirle adam. Telaşlı gözleri tanıdık birini arayan çocuk "Abimi kaybettim, az önce buradaydı su almaya gitmiş olmalı." dedi. Belli ki tek kalmaktan korkmuştu. "Tamam, sakin ol. Öyleyse gelir birazdan." dedi adam bıyıklarını silerek. Peki ya gelmezse ne yapacağım diye düşündü çocuk bu sefer, inse miydi yoksa kalıp beklemeli miydi? Bunları düşünürken öylece durdu. Sonra kalın bir düdük sesi geldi ve vapur karadan ayrıldı. Çocuğun gözünden düşen bir damla korkuydu artık.


- Eda Cerrahoğlu



Bakakaldı uzaklarda kaybolana kadar trenin ardından. Garda kimseler kalmamıştı, etrafına son kez bakındı, yine hüsran. Ayrıldı oradan, her gün yaptığı gibi, yarın aynı tren gelene kadar.


- Ali


İnsanlar var

Yürümekten usanmış gibi görünüyorlar. Bir duvar kenarında, iki pencereyle kalmış, oturuyorlar. Bir sır gibi düşünceler, kağıtlar, kalemler. Her şeylerini kaybetmişler. Her zihinde bir fikir ancak konuşmaya dahil değil. Yürüdüm ben de usanmış gibi yaparak, aslında değil. Farklı olmak, kendinde bulmak her ne aradıysan, alışıldık değil. Anlamak gerek onları, insanları, usanmış olan her kim varsa. Birileri söyler, birileri dinler, bir reçete gibi akıyor medyada. Ama değil, ilaç yaşamda, insanda. Bir söz duydum ve ona inandım ancak inanmak yeterli değil. Bugün bir usanmış gibi yaptım, inanmış gibi yaptım. Ama sonunda kendi yoluma saptım. Aslında senin de her zaman yaptığın gibi. İnsanlar var.


- Fırat Karaman


Çıkmaz sokağa sap. Camı çatlak penceresinde boynu kırık, sarı saçlı eski bir bebek; çürümüş verandasında yıpranmış parçaları birleşmemiş sallanan sandalye olan bir ev. Onu gördüğünde başını çevirme, olur mu? Yitik hayaller de fark edilmeyi hak eder.


“Anne, gitme.”

“Gitmeyeyim.”

“Ama… gitmen gerekmiyor mu?”

“Gerekiyor.”

“O zamaan, git.”

“Tamam, gideyim.”


- Zeynep Aryaman

134 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© Copyright
bottom of page