top of page
Ara

İstila

Gizem Arı

Bakışlarımız dünyanın ne bir perhizine uyardı ne yeşilin renk alemlerine, ne sır gibi

beraberimizde ölüm falezlerine. Rüyalarımıza ne de. Düşüncemiz hep, vaktinden geçe

yetişebilmiş, rengi bozuk çiçeğin sakarlığında kalırdı; ilkyaz inadıyla toprağa dolaşan ve minik

dirençlerle koyun koyuna yeşeren şeylere, onlara, bize yerini açanlara hasrederdik. Büyükçe

yerlerde, toprağın o büyük köknarıyla devleşen cüssesinde insanların uykuyla yumulan gözlerini görürdük; sonra yumulan gözlerde taşınan bir dünya macerayı ve tek bir ağrıyı. Görürdük ki incirden evla ve sonra, hızla çürürlerdi. Onları aşındıran bir serinkan rüzgar, bir felaket mevsimi değildi, rüyalara dalıyorlar; rüyalar üstlerine yıkılıyordu, istiladaydılar. Tüm bir vücudu kar beyaz satıhlara döndürüp damarları donduran, derinlere dağıldıkça yokluğu dehşete vuran uyuşukluktan söz ediyorduk onlara. Sanki kavrayışın, karşılaştığın her tanecikten nemalan manasız ve seni zamanların ayrımından koparan rüyaların hepten, düne sırnaşık bir oyundu, biliyorduk. Ayrılıkların vaktini de o çok sevdiğimiz mevsimin sonraki soğuk günlerine bir takvim öteberisi gibi erteleyemezdik, önce ellerimizin sonra ellerimize değen her şeyin acelesi pek büyüktü ve elbette, insanların en mühimi buymuş gibi süratle yürüdüğü dünyada var olmuş bütün zamanın ya her an ya şu sıra neresinde olduğunu bilemezdik. Vakit hep küçüledururdu, ellerimizde ufalanan, güze tanık kuru yapraklardan beterdi üstelik; biz gözlerin perdelerine kısacık saatlerle isabet etmiştik, yeryüzü bizim hiç var olmadığımız zamanlardı. Kökleri üzerinde koşup durduğun ormanların kendine senden aşırdığı sesleri duydun mu hiç? Bundan rüyaların yankılanmazdı. Çok eskidendi: Tahtayı insan oydu, sonra bir zaman, toprağa eylem dağıldı. Gürültü ve kargış, artık uykularında. O çok eski meyveli ağaçlara kan ve kemik, bayram ve ağıt sıralandı sıra sıra senelerle, senin uykularının dışında. Artık uykularda o büyük pencerelerden sarkarken; yani hırpani ve miskin gözlerle otomobilleri seyredururken, yani şurada, şöyle bir çocuk koşarcasına okulda defterine A ve B karalarken, bir öteki birkaç kere, hem de hiç yere caddeleri birbiri ardına karıştırırken; hep bildiğin fakat utançtan dibine sokulamadığın komşu bahçelere kuzey dolusu ışık yağarken; bir defa eline dokunmuş bir seviyi hatrederken, düşmeyeceksin. Demek rüyaların dimağında böyle uzardı hatırlayış, görülen tüm eşyalara aksolmuş gibi hatırda tekler tekler, kendini uykuda, bildik günlere bölerdi; hem desem ki rüyada

bir yerde sen belirirdin, her güne bir. Sonra böyle sonu geldi acemi düşlemelerin. Bir yazılı gün, bir öğle sonu, kalabalık seslerin birinden duyulacak gibisin.

59 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Gece Gezintisi

Buradan

Sizin olsun

Comments


© Copyright

© 2023 by Turning Heads. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu

bottom of page