Kimi insanlar var dünya üzerinde; doğanın albenisini görmezden gelen, dostluğa karşı çıkan,
sevginin mucizesinden bihaber insanlar. Böyle insanlar kendilerini hayatta her badirenin akıl
ve mantıkla çözülebileceği gafletine düşmüşlerdir. Kendi duygusal doğalarını görmezden
gelerek kendilerini bir ıstıraba sürüklemektedirler. Arkadaşlığa veya aşka değer vermeyerek
kendilerine acımasızlıkta bulunur onlar. Hayatın bu tip güzelliklerine karşı takındıkları tavır ile
kendi düşünceleri ile hayatları arasına bir set çekerler. Bu hayata karşı tutulan kasıtlı bir
mücadeledir. Hayatlarının en büyük varoluş amacı olarak kendi çıkarını gözetmeyi bellemek
biraz nihilist, epeyce rasyonalist bir tutumdur, fikrimce. Bu karakter tipini edebiyattaki ilk
örneği ise Turgenyev’in Babalar ve Oğullar’ındaki Bazarov ile karşımıza çıkar. Bu kitap,
birçoklarınca kuşaklar arası çatışmanın bir tezahürü olarak bilinir. Oysa bu kitapta bahsi geçen
çatışma, nesiller arasındaki değil, hayat ve düşüncelerimiz arasındakidir. Bazarov’u
inceleyecek olursak, onun bağlamında sanatın estetiği yok hükmündedir. Bir pasajında toplum
için “iyi bir kimyacı”nın “iyi bir ozandan yirmi kat faydalı olacağını” söyler. Çünkü insanlığın
sorunlarını sanattan ziyade bilim çözecektir ona göre, dolayısıyla sanatın değerinden söz
edilemez. Arkadaşlığa ve aşka da değer vermez Bazarov. İronik bir şekilde Turgenyev’in ise
bu ikisinin de Bazarov’un ruhunda ne kadar gerçek olduğunu gösterdiği üzere insan sosyal bir
varlıktır. Nihilizmin sınırlılığı, hayatın bu kaçınılmazları sayesinde belirir. İnsanın sevgiye
muhtaçlığı bir kaçınılmazdır mesela, bilimin biçare kaldığı bazı yerlerde sevgi çıkagelir. Buna
örnek olarak Dostoyevski’nin Raskolnikov’unu gösterebiliriz: O da Sonya’nın o koşulsuz
sevgisini bir deneyimledikten sonra günahlarından tövbe eder. Çünkü kendi yaradılışını ne
kadar inkar ederse etsin, duygusal doğasına karşı galip gelememiştir Raskolnikov. Zira bu
gerçekleri ve ihtiva eden kavramları reddetmek, insanın kendi özüne yabancılaşması demektir.
İşte insanın bu özü gösterir ki; yaptıklarımız, paylaşacak arkadaşlara sahip oldukça değer bulur.
Paylaşacak arkadaşlar olmadıkça hiçbir şey güzel sayılamaz. Bundan bihaber ve mağrur
insanlar yalnızca kendi çıkarlarını gözetecek işlere öylesine kendilerini kaptırırlar ki,
yaradılışlarının kökleri ile kendi zavallı düşünceleri arasında sıkışıp kalırlar. Bazarov, ayrıca
doğanın güzelliklerini de küçümser. O doğanın yüceliğinin insanın ruhunu nasıl derinden
etkilediğini bilmiyorken, Turgenyev ona doğayı bütün güzellikleriyle betimleyerek gözler
önüne serer bu çelişkiyi. Doğanın kudretli karşısında insanın acizliğini gösterir. Caspar
Friedrich’in tablolarına bir bakın misal. Resimlerinin odağındaki kişilerin manzaranın
karşısında büyülendiği görürsünüz ve hatta, Friedrich’in neredeyse her eserinde kişiler arkası
dönük bir vaziyette ve tablonun boyutuna kıyasla ufacıklardır, zira doğanın o akılalmaz
enginliği karşısında insan dikkate dahi alınmayacak kadar küçük bir detaydır sadece, bu Friedrich’in vurguladığı bir gizlenemez gerçektir. Yine aynı Bazarov aşkı bir yalan dolan, o
yüceliğinden yoksun, modası geçmiş bir olgu olarak görür. Oysa o, aşkın insanın yüreğine
derinden tesir eden bir mucize olduğunu bilmez. Kimi zaman aşk, yıkıcı bir etkiye sahip
olabileceği gibi kimi zaman insanı tutup saplandığı o bataklıktan kurtararak iyileştirebilir.
Kıssadan hisse, tüm bunlar her insanın özünde yer alan temel varoluş taşlarıdır. İnsanlar,
yaradılışlarının derinlerine kök salmış bu gerçekleri reddederek yaşamlarında bir tezata sebep
olurlar: Hayat ve düşünce arasındaki tezata. Çünkü onların düşüncelerinde olmayı arzuladıkları
insan ile özlerinin uygun gördüğü insan arasında bir çelişki vardır. Tıpkı bu tip insanlar gibi,
Bazarov da kendi ana toprağına isyan eden bir Titan’dır aslında, ama hiçbir Titan, insanın
duygusal yaradılışına sıkı sıkıya kök saldıkları için insan hayatının sonsuza kadar temelini
oluşturacak güçlere karşı savaş kazanamaz.
Comments