Derin bir nefes al. Gece kuşlarının seslenişlerini içine çek, göğün laciverdini tat ve suyun şırıltısını gör. Havada yıldız kokusu var. Gözbebeğin kadar kara ormandan, çam iğnelerini iterek, toprağa sürünerek gelen rüzgar yıldızları taşıyor. Tüylerini diken diken eden güzel bir gece. Yıldızlar aşağıda olan biten her şeyi sabırla izliyor. Bu kadar çok seyircin olduğunu bilseydin her şey nasıl da farklı olurdu... Ama bilemezdin; sen de herkes gibi sadece kendine odaklanmıştın. Kafesin parmaklıkları gibi görünen ağaçlar, şimdi aklına getirmek istemediğin hayvanların bekçisi. Sesleri duyuyorsun, değil mi? Evet, duyuyorsun, çünkü çoktan orman sınırından uzaklaşmaya başladın bile, suya doğru geri çekiliyorsun. Sanki onlar engelleyebilirmiş gibi parmaklığa benzetiyordun ağaçları; şimdi de sudan medet umuyorsun, belki sayısız dişleri ve uzun pençeleri tutabilirmiş gibi. Tutup geldikleri yere geri gönderebilirmiş gibi. Önümdeki manzarayı izlerken bir yandan acıyorum, bir yandan da hak veriyorum sana. Sonuçta kaçmaktan, diğerinin merhametine sığınmaktan başka ne yapabilirsin? Ormanın gölgeleri değişiyor, senin suratın da öyle. Nefeslerin sıklaşıyor. Çığlık atacaksın ama atamıyorsun. Hatırla, ne demiştim sana? Önce derin bir nefes al. Tüylerini diken diken eden güzel bir gece.
top of page
bottom of page
Comments