top of page
Ara
  • Naz

Film İncelemesi: Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası

19 yaşındaki bir genç banka şubesindeki 3 yabancıyı ve sonrasında kendini vurdu.


Michael Haneke’nin Duygusal Buzlaşma Üçlemesi’nin son filmi olan Tesadüfi Kronolojinin 71 Parçası işte böyle başlıyor.



Bu filmde diğerlerinde olduğu gibi birkaç aileyi aynı anda gözlemlemek mümkün. Aileler diyorum ama filmlerin asıl konusu çocuklar üzerinden anlatılıyor. Aile sadece bir yan etken. Yedinci Kıta ve Benny’nin Videosu’nda çocuklar orta seviyede bir sınıfa mensuptu. Haneke Tesadüfi Bir Kronolojinin 71 Parçası’nda bu zinciri kırıyor ve başrole bir mülteci çocuk atıyor.

Bükreşli olan mülteci çocuk bir beyaz eşya kamyonuna atlar ve Avusturya’ya doğru yol alır. Filmin sonlarında bunun nedeni sorulduğunda ise “insanların burada çocuklara çok iyi davrandığını duymuştum” diye açıklayacaktır.


Avusturya’ya vardıktan sonra çocuğu çöpten yemek yerken izleriz. Değil bir çocuk sadece bir insan olarak temel ihtiyacını karşılıyordur çünkü. Arabaları içinde trafikte sıkışmış insanlar çocuğu izler.



Sonra başka ailelere döndürür kamerayı Haneke. Yeni bebeği olmuş bir anne baba. Aralarındaki gerilimden neredeyse ekran çatlar. Ailenin babası bir akşam yemeğinde karısına “seni seviyorum” der. Karısı sinirlenip “sarhoş musun?” diye sorar. Bilinçli bir şekilde sevgisini göstermesi ona itici gelir. Devam eden saniyelerde adamdan kadına gelen bir tokatla karşılaşıyoruz. Şimdi burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var ki, kadın adamın tokatından sonra sakinleşir. Bu sakinleşmeyle zıt olarak seyircilerin öfkesi artabilir ama unutmamak lazım ki bu aile zaten mutsuz bir aile. İnsan alışkanlıklarından kolay vazgeçen bir canlı değil. İyi bir şeyler olabilme ihtimalini bilse bile alışık olduğu kötü şey ona daha kolay gelebilir. Bu sahnede de buna şahit oluyoruz.


Filmde bir aile daha var. Evlat edinmeye çalışıyorlar küçük bir kızı. Haneke’nin asıl yapmak istediği şey evlat edinmenin zorluğunu anlatmak değil de, iletişim kuramayan karı kocanın bir çocuk sahibi olmasını ele almak. Karı kocanın bir sahnesinde yatakta okurlar. Kadın kitap okur, adam gazete. Kadın kitabını okumayı bitirir, sessizce ışığı kapar. “ İyi geceler” der ve arkasını döner. Aynı eylemi birkaç dakika sonra kocası tekrarlar. Paylaştıkları küçük kelimelerdir bunlar. Şaşırmamak gerek ki, evlat edindikleri kızla da çok zor iletişim kurarlar.



Filmde iletişimsizliği farklı bir yaş grubunda daha gözlemliyoruz. Bankada çalışan bir kadın ile babası arasında. Bir gün baba emekli maaşını almaya bankaya geliyor. Tabii bu asıl neden olmayabilir. Babasının geldiğini fark eden banka görevlisi meşgul olduğunu söylüyor. “ Sonra ararım baba.” Diye de ekliyor. Filmin devamında bu babanın sürekli olarak tek başına televizyon karşısında yemek yediğine şahit oluyoruz. Telefon çalmıyor belki ama televizyon sürekli konuşur halinde. Fark ettiniz mi ? Haneke birinci ve ikinci filmde olduğu gibi yine gözümüze soktu televizyon ayrıntısını. Biz eğer ki bazı sahnelerde televizyon sesinden dolayı repliklere odaklanamıyorsak bilin ki, bu bilinçli bir gerçeği yansıtmadır.

19 yaşındaki bir genç banka şubesindeki 3 yabancıyı ve sonrasında kendini vurdu.

Şimdi bu cümleye geri dönelim.

Filmde ara ara bir gençle karşılaşıyoruz. Arkadaşlarıyla bir kağıt oyununu çözmeye çalışıyorlar ve iddiaya giriyorlar. Bir çeşit origami kağıdı gibi. Karakterimiz her çözemediğinde çıldıracak gibi oluyor. Ama sürekli kendi çözüm yolunu arıyor. Sanki hayatta kendi yolunu aramaya çalışır gibi.

Bu genç aynı zamanda silah takası da yapıyor. Burada üstü kapalı bir şey yok. Silahı aldığını görüyoruz ve biliyoruz ki bir(?) ölüm olacak.


Mülteci çocuğu unutmadım. Temel ihtiyaçlarından birini tamamlamıştı. Hava çok soğuk. Bir monta ihtiyacı var. Parkta gördüğü oyun oynayan iki çocuk ve bir annenin bıraktığı montlardan birini çalıyor. Sonra dergi bakıyor. Çocuk dergisi. Çünkü başka bir şeye ihtiyacı yok aslında. Evinden olmuş, sokaklarda yaşayan biri ama hala çocuk.



Maximillian’a, yani 19 yaşındaki gence geri dönmek istiyorum. Max, son sahnede, mültecinin, evlat edinmek isteyen annenin, banka görevlisi kadının ve diğer kadının eşinin de bulunduğu yerde benzin almaya çalışıyor. Fakat nakiti yok. Benzinlikteki görevliye bunu söylediğinde “ bankamatik var, ara bulursun” diye geçiştiriyor. Karşı kaldırımdaki bankaya geçiyor Max, bankadaki sırayı aşıp görevliye,” 300 şiline ihtiyacım var, benzinlikteki sırayı işgal ettim” diyor ama görevli sıraya geçmesini söylüyor. Max, arabasına geri dönüyor. Yüzünü burada okumaya çalışmak zor. Adeta bir şeylere ani karar veren hatta cinnet anını yaşayan bir gence benziyor. Arabasında bir süre oturuyor. Arkadan çılgınca kornalar, yanından geçerken bağrış çağrışlar. Max arabadan iniyor ve hızlıca bankaya gidip kim olduğu fark etmeksizin rastgele insan vuruyor. Bankadan çıkıp yolun karşısındaki arabasına binip kendini de vuruyor.


Sabırsızlığın, tahammülsüzlüğün ve maddiyata kendini kaptırmışlığın hazin sonu.


Şimdi size soruyorum.

Max, 19 yaşında bir genç olarak çok mu ani davrandı? Haklı mıydı insanların tahammülsüzlüğüne başkaldırmakta? Yoksa bu böylece gelip geçmeli miydi?



51 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© Copyright
bottom of page