(Başlıksız)
- Çiğse Kantarcıoğlu
- 20 Eki 2023
- 3 dakikada okunur
Hayallerin gerçek olduğu mu yoksa umutların yok olduğu yer mi?
Belki ikisi de bilmiyordum.
Özgürlüğü temsil eden şehir, heykelle taçlandırılmıştı. Maviliğin
ortasında o güzel alev herkese ulaşabiliyordu. İnsanı gülümsetiyor devam
etmek için güç veriyordu. O şehirde yaşayanların çok az fark ettiği,
Herkesin sahip olduklarını görmezden geldiği ve fazlasını istediği bu
şehirde, Sen farklıydın.
Özgürlüğünü istiyordun.
Ama o alevler asla kendi şehrinin arka sokaklarını aydınlatmıyordu.
Mafyalar, çeteler, savaşlar, ölümler ve hepsinin ortasında sen.
Özgürlüğe her şeyden daha çok açsın ama tüm dünyanın ışığı dibinde
olduğu halde sana ulaşamıyordu.
Kelepçelerle karanlığa bağlanmıştın. Pes etmedin. Kafesinden kurtulmak
için çabalamaya devam ettin. Bu yüzden sana kaplan diyorlardı. ama
unuttukları bir şey vardı.
Bir kaplanı kafese kapatırsan çıkmanın bir yolunu bulur.
İşte tam bu sırada tanıştım seninle.
Hayatımın bir dönemi kapanmış ve amaçsızken bende umudu bulmak için
gelmiştim ,sahte, hayaller şehrine. Yaralıydım ama hayata devam etmek
gerekiyor değil mi?
Ama karanlığa yakalandım. Her tarafımı saran o anlık umutsuzluk bile
beni titretmeye yetmiş ve tüm enerjim tükenmiş gibi hissetmiştim.
Kaçırılmıştım.
Sadece 1 gündür tanışmamıza rağmen sen kurtardın beni. Zümrüt
gözlerindeki soğukluk, herkese korku veren ve tereddüt etmeden yapılan
hamleler… Beni ilk seferde hem korkutmuş hem de sana güven duymamı
sağlamıştı.
Daha çok gençtin ama çok büyüktü bir yanın. Senden 1 yaş büyüktüm ama
kendimi daha küçük hissetmiştim.
O dünyadan kurtulmak için her şeyi yapıyordun. Ben de sana destek
olacaktım. Seni korumak istemiştim. Özgürlüğünü bul istemiştim.
Silahı sevmiyordun ama kendi dünyanda hayattan kalmanın tek yoluydu.
Bana hep beni korkutup korkutmadığnı sordun. Senden korkmam için bir
neden yoktu ki. çünkü biliyordum. Kendini korumanın, savaşını devam
ettirmenin tek yoluydu. Herkese ölümü hatırlatan silah, senin için
hayattı. Herkesin korktuğu ama saygı duyduğu lider olmak zorundaydın.
Olaylar çevremizde akıp giderken tanımaya başladım seni.
Zeki, cesur, kurnaz, soğukkanlı lider ve herkesin korktuğu bir kaplan;
Kitap kurdu, bal kabaklarından korkan, hazırcevap, sinirbozucu bir genç.
Bir madalyonun iki yüzünü birden görmüş gibiydim. Ama şunu merak
ediyordum: hangisi gerçek seni daha iyi yansıtıyor?
Bir keresinde eksik yüzünü bana göstermiştin. Hayattaki tek tutanağın ve
herkesten sakladığın abini kaybettikten sonra bile ayaktaydın. Ama gece
kabusundan çığlıkla uyandığında gözlerindeki korkuyla anlamıştım. Kimse
o kadar güçlü değildi. Kimse mükemmel olamazdı.
Omzunda ağlaman dindiğinde uzun süre konuşmadın. ''Yanımda kal. Sadece
bir süreliğine. Sonsuza kadar demeyeceğim.'' İçimden söz vermiştim o
gün. 'sonsuza kadar.'
Bu dünyaya ait olmadığımı söyleyen sendin. Belki de haklıydın. Ama he
kendime sordum: Sen ait miydin? Aydınlığa ulaşmak için karanlığa çok
dalmıştın. Bunu söylediğimde benden kaçmıştın. ''Olay mantık değil. Her
şey güçle alakalı. İçinde yaşadığım dünya bu! SEN NE ANLARSIN Kİ!''
Evet, anlamıyordum ama kendin gibi değildin, sanki madalyonun öbür
tarafı siliniyor gibiydi.
Sanki kurtulmaya çalıştıkça daha çok dibe batıyordun. Herkes senin savaş
alanına ait olduğunu söylüyordu. Ben bunu kabullenemezdim. Gerçekten o
şehre mi aitsin, karanlık ve özgürlüğün kendisini temsil eden şehre?
Hayır değildin. Sen bir kaplan değildin, insandın. Bu kadar basit.
Ama sen bile unutmuştun bunu.
Ama hatırlatabildim. Uzun haftalar boyunca kukla gibi kullanılmıştın.
Olmak istemediğin o şeytanın neredeyse ta kendisi gibi davranmaya
başlamıştın. Çevreni ve beni korumak ve zaten pes ettiğin özgürlüğünü
geri almayı daha da dibe batırmak için. Ama korumka istediğin çevre seni
karanlıktan kurtardı. Haftalar boyu yaşadığın eziyet sanki tüm
duygularını öldürmüştü. Zaten zayıf vücudun daha çok zayıflamış, sarı
saçlarının parlaklığı gitmişti. Ama bizi tekrar görünce gözlerindeki
anlık şaşkınlığı yakalamıştım. Galiba ilk defa o zaman anlamıştın pes
etmeyeceğimizi.
Kendini çok geçmeden toparladın. İçindeki genç yerini almış, soğuk
gözlerin ardında ortaya çıkacağı, özgür olacağı anı bekliyordu. Bir
savaş daha başlamıştı. Ve o zaman, hepimiz hiç olmadığımız kadar
kararlıydık.
Ama her şey beklenmedik noktalara geldi.
Arkandan neredeyse yavaş çekimle gelen mermiyi gördüğümde bir an bile
tereddüt etmedim. Seni kenara ittiğimde mermi omzuma isabet etmişti.
Senin iyi olduğunu gördüğümü ve ardından gelen dayanılmaz acıyı
hatırlıyorum.
Uyandığımda yanımda değildin. Baş ucumda ise bir uçak bileti duruyordu.
O anda bir kere daha anlamıştım. Beni kendinden uzaklaştırmıştın.
Nedenin neydi? Zarar görmemi istemiyor muydun? Hayatta kalamayacağımı mı
düşünmüştün? Bilmiyordum bunu.
Ne kadar ısrar etsem de ne onlar ne de vücudum sana dönmeme izin verdi.
Yalnız başladığın yolda yine yalnız kalmıştın.
Ve de yalnız bitirdin. Kurtuluş gününde senin eziyetin yine bir kurşunla
bitmişti. Sadece bir tetik, sadece bir saniye, sadece ufak bir metal,
neyi elinden alırdı? Neyi değiştirirdi? Birine özgürlüğünü mü verirdi?
Yoksa kabuslarında sürekli dolanacak olan bir hayaleti mi?
O gün uçağa binmeden önce sana son bir mektup gönderdim. Yalnız olduğunu
düşünebilirsin ama ben senin yanındayım. Ruhum her zaman seninle Ash.
Şehrin ışıkları sana ulaştığında ruhun şehre karışmıştı. Gerçeği
biliyorum ama merak etmeden duramıyorum seni bir kere daha görebilir
miyim?
Sözümü tutabilir miyim?
Commentaires