Bütün alâmetler sıraya bindi; o gün, sürekli bir şölendi.
Kimselerce uğranmamış bir yolun etraflıca kuşandığı, dört büyük çocuğun peş peşe
adımlarıydı. Taşları birbirine katarak vardıkları, kırk ayrı iz etti. Seslerinin yankısı bir beyaz
masaya çarptı, masada duraksadılar, masa onları içine çekti. Biri sakar, biri duman duman
sarhoş, biri diğeri gibi, diğeri sarhoşunki; masada gözleri hep aynı tarafta dolandı. Koca
meşeleri sırtlarına alarak karşılarına bir güzel zamanı serdiler, zaman onlardan yanaydı.
Gençtiler ve gençlikten bildikleri bir kez olsun yaşamın mekanlarına bakakalmamaktı. Birden
bir yerde, ayların sonunda, çifter çifter göze bir mekan taşıyacaklardı habersiz. Aşk olsun
yeryüzüne, onlar güldüler mi bir evde bir pencere kendine açılırdı. Kimse bilmezdi neden
doğar güneşten hallice o ışık, nasıl dökülür kuşların yuvaları, nasıl kırılır özlemler ve nasıl
eğilirse sarmaşık. Asıl yürüyen onlardı. Kahkahalarıysa belli ki bir halkın koynunda asırlık
türkülere kalacaktı. Bir gün bir sofrada, hiç unutulur mu, dört çocuk birdenbire dünyayı
avuçlarında paramparça sıktı, diyeceklerdi. Mesellerde isimleri sıralanacak, yaşı binleri
aşarken şehirler arkalarından gelecek; kim dinliyorsa bu öyküyü, çırpındıkları sevgiler yüzüne
sinecekti. Bu ağaçlık gördü, bu bostan gördü, bu masa, bu yokuş, bu cümle; gözlerim gördü,
sevgiden yana ölecektiler. İlkyaz boyu söylenip durdukları şarkılar, gözbebeklerinde şu veya
bu vakitte büyüyen hatıraların çehresini bir ağaçlığın tam orta yerine dikti. Az mı dile döküldü
şöylece bir resimde dört köşeye dağılışları, daha nice seneler hatırda kalacaklardı.
Sen o Haziran, bir köşede, yüzünü göklere aksi aksi eğiyorken saçlarının yerle bir çalınışı
geliyor aklıma. Şimdilerde buna şiir derler, peşin sıra mevsim kuşları dayanır pervazlara;
büyükçe güzellikte bir akşamdan bahsederler. Tüm bir gece ve gündüz; inanılmış ve
insanoğullarınca türlü bestelerde anılmış, yaşama bir nispet gibi, sevgiyi üstlenenleredir. Bazı bazı akşamlar vardır, güzellikten durulmaz. O akşamlara o adları, o şarapları, o yağmurları, o
sımsıcak ayrılıkları veren ancak o çocuklardır. Gecelerin sehere vuran kızıl kırmızı çizgileri,
onların alınlarındadır.
Onlar hep, onlar bir düzine çocuktular. Yanlış ıslıklara koştular.
Comments