Yeşil ışık yerini kırmızıya bırakmasına rağmen sert adımlarla karşıya geçiyorum. Yanımdan
geçen insanlar adımlarıma çok da paralel olmayan bir yüze bakıyorlar. Soru işareti. Gözlerim
uzaklara bakıyor. Sol kaşım, sağ kaşımla yarış halinde. Kafamı bir bere tutuyor ve kulaklarım
dışarıda olan biten şeylere şahit olmamaktan pek memnunlar.
Adımlarımı hızla üst geçide yönlendiriyorum şimdi. Merdivenleri çıkarken kol çantama asılı
olan fuları rüzgar alıp götürüyor. Biraz sonra bunu fark ettiğimde çok da üzülmüyorum.
Merdivenin beton zemininde hava karardıkça mor halkalar oluşuyor. Bir ayna görevini
üstleniyor üst geçit.
Son basamağı atladığımda ipekten elbisesinin içinde süzülen bir üniversiteli çarpıyor
omzuma. O önemsemiyor ama teninden uçuşan mandalina kolonyası özür diliyor onun
yerine.
Arkasından bakıyorum. Basamakları bitirdiğinde az önce rüzgarın benden çaldığı fuları
buluyor. Eteğine dikkat ederek alıyor fuları yerden. Onun çantasına sarınıyor şimdi çiçek
desenli kumaş. Neyse ki artık buradayım. Eşyaların birini bana ve beni ona hatırlatmadığı
zemine basıyorum. Altımdan akan yol bir nehir de olabilirdi. O zaman yeni bir sahibi olmazdı
kumaşın ve kaybolup kendi yollarını arardı.
Ayaklarımın altına tohumlar saçılıyor. Çiçek kokusu istiyor aklım ama ben çiçek
sevmiyorum. Bir ağaç yetişse bu geçitte. Önünde örtü ve elinde flüt, müziğiyle üreten
karanlıktan insanı gece vakti bile gölgesinde dinlendirse. Hem bir şey fark etmez ki. Hali
hazırda etrafında bir kalkan varken nasıl görsünler onu? Bir ağacın gölgesi fazlalık yapamaz.
Nehrin hemen yanında bir hırsız kaçıyor dükkandan. Ben ve geçittekiler görüyoruz. Aşağıda
kimsenin ruhu duymuyor. Bağırıyorum, biliyorum çünkü, suç, yakalanana kadar
masumiyettir, biliyorum.
Geçitte yeşeren çimler burnumda kalmış kokunu bastırıyor. Flüt çalan karanlığın sesi artık
uzaktan geliyor. Ben onu kafamda taşıyorum.
Aşağıda bir dondurmacı var. Sırada ise bir kız çocuğu. Vanilya ve çikolata seçecek
biliyorum, sadece ondan duymak istiyorum.
“ Limon ve çilek alabilir miyim ?” diyor dondurmacıya. Şimdi ben, bu kız çocuğunu en son
ne zaman tanıdığımı hatırlayamıyorum.
Tohumlar kök salıyor altımda. Çiçek bahçeleri oluşuyor artık. Ben hala çiçekleri
sevmiyorum. Bir serçe uçuyor başımın üstünde. Sigarasının dumanı beni boğuyor. Kanatlarını
hızlıca çarpıp dumanı dağıtıyor.
Yolun sonuna doğru canı yanıyor birinin. Plastikten acısını taçlandırmak için bir müzik eşlik
ediyor ona. Sanat dediğin, yalan duyguların yansımalarına dostluk edecek bir güzellik türü
zaten.
Öbür taraftayım şimdi. Başladığım yerin tam paralelinde iniyorum merdivenleri. Yeşil ışık
kırmızıya dönmesine rağmen sert adımlarla karşıya geçiyor biri. Adımlarında soru işaretleri
var. Karşı konulmaz bir sevgi besliyorum ses tonunu bilmediğim şaşkın yabancıya.
Çiçek bahçeleri yerini betona bırakıyor. Bir kadın geliyor saçları rüzgara ait. Çantasında
uçuşan bir fular. Gün doğmaya yakın.
Işığın yeşile dönmesini bekliyorum.
Comments