Kendi standartlarına göre hafif uzunca. Ufak
ziyaretimizin haberini evvelden almış olacaktır ki yer yer
girinti ve çıkıntılarla karşılıyor bizleri. Dokunulduğunda
bile sunilikten kırılan, biraz da kendi dokunuşunu ortaya
koymaya korkan dairesel, belirgin köşelere hasret bir
varoluş . Yıllar boyu, parça parça tüketilen umudun
kalıntılarını bir nefes gibi taşıyor ciğerlerinde. Diğer
şişelerden korkmuş olacaktır ki kabuğu sağlam, kalın ve
korunaklı. Korunaklıdan da öte gözden uzak. İçi dışı bir
gibi duruyor ama ölesiye kırıyor ışığı gündüzün
pençesindeki. Ayakta durmak için yumuşak ve saydam
derisini çatlaklara boğmuş, sınırları belirsiz tepeler
üstünde yükselerek saklamakta ufacık yaşını. Bir de
tepeler arasına bir boşluk oturtmuş zavallım şefkat ile
sarıp sarmalasın diye yüreğini. Bir de yuvarlak, çoğu
zaman kilitli, bazen de kelimelerin ağırlığıyla savrulan
hiç uzun uzun öpülmediğini belli edecek ölçüde
aşınmadan uzak, tırtıklı ve pörtlek ağzı var. Tanrının
mühendisliğine uyamayacak kadar kusurlu ve canlılıktan
uzak. Fakat başka hangi asil yaratık her bir an hazırdır
gözlerinizin içine bakmaya. Ağaçlar bile oksijenden
maliyeti keserken kim yudum yudum paylaşır nefesini.
Tıpkı dünya gibi aslında. Keskin çizgiler ve kesin
yargılardan uzak. Tıpkı gök gibi en tepede var etmiş
mavi ağzını. Hafif titrek bir dokunuşa duyulan muhtaçlık
içinde incelen kıvrımlı bir bel, zorla koyulan aptal
tasmanın hemen altında. İncecik bir fidan ve
normallikten uzak biri sanki bir son dakika yazı
ihtiyacına meze olacağının bilincindeymiş gibi. Ancak
dış detaylarıyla meşgul olmamızı istiyor azıcık içine
dalsanız yok olacak, kaçacak, gidecek ortalıktan hiç
sevmez keşfedilmeyi. Kendince dengeli, sevimsiz bir
silikliği var. Bir köşede unutulmaya hazır çoktan.
Umarım kusura bakmaz ancak bugün onun yerine gözden
uzak yaşayacak benzer bir şişe var.
Comments