ÖLÜME DOĞRU
- Ebru Orhan
- 2 May
- 3 dakikada okunur
İçine girdiğim yalnızlık denizi sanırım önce benim sonumu hazırlayacaktı. Sahip olduğum
hayattan memnun olmayışım beni bilmediğim tehlikeli sularda yüzmeye çağırıyordu.
Bilmediğim bir dünyada derinlere daldığımda, ne olacağını bilmeden sadece bekliyordum.
Hayatımdaki değişikliği…
Cesaretim olmadığı için bu tip bir şeyin kendiliğinden gelmesini bekliyordum. Islanmadan
denizi görmekti derdim. Kuru ve aynı günlerim birbirini kovalarken sıradanlıktan sıkılmış
acılaşıyordum. Ben Veronica değildim ,sırf sıkılıyorum diye öldürecek değildim kendimi.
Kendini öldürebilenleri hep benden daha cesur bulmuşumdur. Onlar denizin derinliklerine
atlayabilirler. Eminim yaşamak için istekleri olsaydı benim yapamadığım birçok şeyi
yapabilirlerdi. Mesela kendi gerçeklerini benim gibi bir utanç abidesi olarak saklamazlardı.
Saçma seyler yapmaktan korkmadan zil zurna sarhoş olurlardı. İstenmediklerini
hissettiklerinde kalmakta ısrarcı olurlardı. Başkalarından çok kendini düşünürlerdi. Ama biraz
sevselerdi yaşamayı. Peki ya ben tüm bunları yapamazken nasıl hayatı sevmekten
bahsedebiliyorum. Başkalarının oyununda arada çıkan doğrucu kamu spotundan farkım yok.
Ben hiç elle tutulur, ciddi hatalar yapmadım, aynı zamanda hiç yaşamadım. Şöyle ele avuca
sığmaz, değişik, fırtına gibi. Ben hep durgun gemilerin kaptanıydım. Güvenli limanımda önce
korkudan şimdi halsizlikten kaldığım yerde artık suların farklı akmasını bekliyorum. Madem
ben gidemiyorum, taşkın sular benim üzerime gelsin ve ben de yaşamla savaşımı vereyim.
Olmayacaksa da bitsin artık bu melodram. Madem ben yapamıyorum. Ölüm gelsin bulsun
beni. Çok acı çekmeden, kolayca öleyim. Ölümüm öyle ağrısız, öyle basit olsun ki yaşarken
kimsenin hayatında iz bırakmadığım gibi ölümüm de kimsenin aklında kalmasın. Bir günlük
yoğun bir acıdan sonra hayatımdan şöyle bir geçip gidenler, yanımdayken de hep gidecek gibi
olanlar ölenle ölünmüyor deyip devam etsinler hayatlarına. Sonra cesedimi yakıp küllerini
fırtınalı denizlere atsınlar. Belki biri der rahmetli yaşarken hep durgun sulardaydı çok korkardı
taşkın denizlerden, ama artık korktuğu o fırtınalı denizlerde. Ama yok be kardeşim izin
vermezler. İnanç,gelenekler ölürken bile bırakmaz yakanı. ölüye bile normlar koyarlar. Bunu
aileme çıtlattığımda öyle şey olmaz hindu musun sen demişlerdi herkes gibi bir mezarım
olacakmış. Canım ailem madem sırası geldi söyleyeyim ben inançlı biri değilim. O yüzden
Hindu ya da Müslüman gibi ölmek umrumda değil. O kadar sıkıldım ki bu boğazımı sıkan
doğrulardan. Yanlış bir şey yapmamak için hiç yaşamamaktan. Ben denemek istiyorum. Hatta
belki de kendimden vazgeçmek istiyorum. Biri için değil kendimden vazgeçişim. Artık bu
kişinin ben olduğuna inanmadığımdan.
Şimdi olduğum kişi bu satırları karalarken bu sözlerin ne kadarı bana ait? Ölecek olsaydım bir
korkak gibi karşılamaz mıydım ölümü? Hatta belki yalvarırdım katilime. Elimde son kalan
gururumu da rezilce önüne sererdim yaşamak denen şu melamı devam ettirmek için.
İçimde bir yumru var. Sanki her şey farklı olabilirdi de böyle olmuş gibi. Yaşanma ihtimali
olan hayatlar içimde ukte kaldı belki de. Kendimi birşeyleri kaçırmış ve artık yetişemem gibi
hissediyorum. İnsanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil yaşanması mümkünken
yaşayamadığı mutluluklardır der Dostoyevski. Belki ben de olasılıklar denizinde
boğuluyorum. İçimde matem tutma isteği var. Bir parçamı tamamen kaybetmiş gibi
hissediyorum. Sanki ne yaparsam yapayım eskisi gibi olmazmış gibi. Çocukken her şey daha
mı güzeldi gerçekten. Yoksa geçmiş iyi hatırlanmaya mahkum olduğu için mi bize öyle
geliyor ? Küçük Ebru’nun tekrar gelmeyeceğini biliyorum. Çünkü o köprünün altından çok
sular aktı. Bende büyük değişimler oldu. O zamanlar basit dertlerim vardı.Üstelik mutluydum
da. Şimdiyse içimde bir boşluk duygusuyla yaşıyorum. Her şey bana anlamsız geliyor. Sanki
bir trajedinin içindeyim ve oyun bu kadar kötüyken neden hala oynamakta ısrar ediyorum
bilmiyorum. Safça bir umut mu beni oyunda tutan. Yoksa daha büyük bir bilinmezlikten
korkmam mı? Yani kısacası ne gidebiliyorum ne de kalabiliyorum. Olduğum yerde durmuş,
artık bir şeylerin değişmesini istiyorum. Ama bunun için parmağı mı bile kımırdatmak
istemiyorum. Sanırım artık oynamak istemiyorum.
Comments