top of page
Ara

ÖLÜME DOĞRU

İçine girdiğim yalnızlık denizi sanırım önce benim sonumu hazırlayacaktı. Sahip olduğum

hayattan memnun olmayışım beni bilmediğim tehlikeli sularda yüzmeye çağırıyordu.

Bilmediğim bir dünyada derinlere daldığımda, ne olacağını bilmeden sadece bekliyordum.

Hayatımdaki değişikliği…

Cesaretim olmadığı için bu tip bir şeyin kendiliğinden gelmesini bekliyordum. Islanmadan

denizi görmekti derdim. Kuru ve aynı günlerim birbirini kovalarken sıradanlıktan sıkılmış

acılaşıyordum. Ben Veronica değildim ,sırf sıkılıyorum diye öldürecek değildim kendimi.

Kendini öldürebilenleri hep benden daha cesur bulmuşumdur. Onlar denizin derinliklerine

atlayabilirler. Eminim yaşamak için istekleri olsaydı benim yapamadığım birçok şeyi

yapabilirlerdi. Mesela kendi gerçeklerini benim gibi bir utanç abidesi olarak saklamazlardı.

Saçma seyler yapmaktan korkmadan zil zurna sarhoş olurlardı. İstenmediklerini

hissettiklerinde kalmakta ısrarcı olurlardı. Başkalarından çok kendini düşünürlerdi. Ama biraz

sevselerdi yaşamayı. Peki ya ben tüm bunları yapamazken nasıl hayatı sevmekten

bahsedebiliyorum. Başkalarının oyununda arada çıkan doğrucu kamu spotundan farkım yok.

Ben hiç elle tutulur, ciddi hatalar yapmadım, aynı zamanda hiç yaşamadım. Şöyle ele avuca

sığmaz, değişik, fırtına gibi. Ben hep durgun gemilerin kaptanıydım. Güvenli limanımda önce

korkudan şimdi halsizlikten kaldığım yerde artık suların farklı akmasını bekliyorum. Madem

ben gidemiyorum, taşkın sular benim üzerime gelsin ve ben de yaşamla savaşımı vereyim.

Olmayacaksa da bitsin artık bu melodram. Madem ben yapamıyorum. Ölüm gelsin bulsun

beni. Çok acı çekmeden, kolayca öleyim. Ölümüm öyle ağrısız, öyle basit olsun ki yaşarken

kimsenin hayatında iz bırakmadığım gibi ölümüm de kimsenin aklında kalmasın. Bir günlük

yoğun bir acıdan sonra hayatımdan şöyle bir geçip gidenler, yanımdayken de hep gidecek gibi

olanlar ölenle ölünmüyor deyip devam etsinler hayatlarına. Sonra cesedimi yakıp küllerini

fırtınalı denizlere atsınlar. Belki biri der rahmetli yaşarken hep durgun sulardaydı çok korkardı

taşkın denizlerden, ama artık korktuğu o fırtınalı denizlerde. Ama yok be kardeşim izin

vermezler. İnanç,gelenekler ölürken bile bırakmaz yakanı. ölüye bile normlar koyarlar. Bunu

aileme çıtlattığımda öyle şey olmaz hindu musun sen demişlerdi herkes gibi bir mezarım

olacakmış. Canım ailem madem sırası geldi söyleyeyim ben inançlı biri değilim. O yüzden

Hindu ya da Müslüman gibi ölmek umrumda değil. O kadar sıkıldım ki bu boğazımı sıkan

doğrulardan. Yanlış bir şey yapmamak için hiç yaşamamaktan. Ben denemek istiyorum. Hatta

belki de kendimden vazgeçmek istiyorum. Biri için değil kendimden vazgeçişim. Artık bu

kişinin ben olduğuna inanmadığımdan.

Şimdi olduğum kişi bu satırları karalarken bu sözlerin ne kadarı bana ait? Ölecek olsaydım bir

korkak gibi karşılamaz mıydım ölümü? Hatta belki yalvarırdım katilime. Elimde son kalan

gururumu da rezilce önüne sererdim yaşamak denen şu melamı devam ettirmek için.

İçimde bir yumru var. Sanki her şey farklı olabilirdi de böyle olmuş gibi. Yaşanma ihtimali

olan hayatlar içimde ukte kaldı belki de. Kendimi birşeyleri kaçırmış ve artık yetişemem gibi

hissediyorum. İnsanı en çok acıtan şey, hayal kırıklıkları değil yaşanması mümkünken

yaşayamadığı mutluluklardır der Dostoyevski. Belki ben de olasılıklar denizinde

boğuluyorum. İçimde matem tutma isteği var. Bir parçamı tamamen kaybetmiş gibi

hissediyorum. Sanki ne yaparsam yapayım eskisi gibi olmazmış gibi. Çocukken her şey daha

mı güzeldi gerçekten. Yoksa geçmiş iyi hatırlanmaya mahkum olduğu için mi bize öyle

geliyor ? Küçük Ebru’nun tekrar gelmeyeceğini biliyorum. Çünkü o köprünün altından çok


sular aktı. Bende büyük değişimler oldu. O zamanlar basit dertlerim vardı.Üstelik mutluydum

da. Şimdiyse içimde bir boşluk duygusuyla yaşıyorum. Her şey bana anlamsız geliyor. Sanki

bir trajedinin içindeyim ve oyun bu kadar kötüyken neden hala oynamakta ısrar ediyorum

bilmiyorum. Safça bir umut mu beni oyunda tutan. Yoksa daha büyük bir bilinmezlikten

korkmam mı? Yani kısacası ne gidebiliyorum ne de kalabiliyorum. Olduğum yerde durmuş,

artık bir şeylerin değişmesini istiyorum. Ama bunun için parmağı mı bile kımırdatmak

istemiyorum. Sanırım artık oynamak istemiyorum.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


© Copyright

© 2023 by Turning Heads. ODTÜ Genç Yazarlar Topluluğu

bottom of page